Şerif Ali Haydar’ın İstanbul’a Dönüşü (1918). Önde: Şehzade Ömer Faruk Efendi, Enver Paşa, Şerif Ali Haydar, Şeyh Ahmed el-Senusi, Ahmed Cemal Paşa.
> Birinci Dünya Savaşı Kısa Okuma

Son Mekke Emiri’nin Gözünden Arap İsyanı

Şerif Ali Haydar Paşa Anlatıyor

   Medeni tarihin büyük olaylarına tanıklık eden Arap Yarımadası, 8. yüzyılda İslam’ın gelişiyle dünyanın merkezi haline gelmiştir. Yarımada’nın güney batısında Kızıl Deniz yakınlarındaki az nüfuslu bölgesel ticaret merkezi Mekke Şehri, İslam’la birlikte yarımadanın ve dahi İslam coğrafyasının kalbi haline gelmiştir. Hz. Muhammed’in torunu Hasan’ın soyundan gelen Zevi Zeyd Hanesi, yedi yüz yıla yakın bu stratejik şehrin emirliğini yürütmüştür. Yerel Arap aristokrasinin, 1517’den itibaren Osmanlı bürokrasisinin kalbinde yer alan Hane, Şerif Galip döneminde önce aile içi entrikalarla zayıflamış, devamında da Vehhabirler’in ve Suud hanesinin isyanında 1806 yılında Hicaz’ı kaybetmişti. 2. Mahmud’un emriyle Mısır ordusu isyanı bastırsa da bu durum uzun sürmemiş ve Sadaret, Mısır ve Hicaz arasındaki gerilimler neticesinde Sultan’ın emriyle Şerif Galip ve Zevi Zevd Hanesi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından tutuklanıp payitahta gönderilmiş ve emirlik de Zevi Ayn Hanesi’ne geçmiştir. Emirlik Şerif Abdülmuttalib döneminde yeniden Zevi Zeyd Hanesi’ne geçmiş ancak Şerif, Mithad Paşa’yı öldürme emrine karşı gelerek Sultan 2. Abdülhamid’in hışmını üzerine çekmiştir ve emirlik kısa sürede Zevi Ayn’a dönmüştür. Emirlik Zevi Zevd Hanesi’ne Osmanlı İmparatorluğu’nun en zor zamanında, büyük savaşın en dadalı günlerinde son bir kez daha geçti. Hürriyet’in gelmesinden sonra nazırlık da yapan Şerif Ali Haydar Paşa, 1916 yılında Emir ilan edilmiş ve İngiliz İmparatorluğu’yla ittifak kuran Zevi Ayn Hanesi ve önderleri Şerif Hüseyin’le mücadeleye girişmiş ve kaybederek Hanesi’nin ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son Mekke emiri olmuştur.

 Şerif Ali Haydar Paşa, 1866 yılında doğmuş ve ilk eğitimini saray mektebinde görmüştü. Küçük bir çocukken, henüz saltanatının ilk yıllarında, Sultan 2. Abdülhamid ile tanışmış; dedesinin azliyle birlikte saray çevresinden uzaklaşmış, istibdad ve jurnalciliğin ağır şartlarını yakından tanımıştır. 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra emir olmayı beklerken, İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin kendisi yerine güvenilmez biri olarak gördüğü Şerif Hüseyin’in emir ilan etmesinden sonra hayal kırıklığına uğrasa da talep edilmesi üzerine nazırlık yapmıştır ve bu dönemde liyakatsizliğe ve rüşvet ilişkilerine bizzat şahit olmuştur. Şerif Hüseyin’in isyan etmesinden sonra 1916 yılında Mekke emiri tayin edilmiştir, bu dönemde Medine müdafaasının önemli bir kısmında Fahreddin Paşa’nın yanında bulunmuştur. Arap kabilelerini isyana karşı örgütlemiş ancak bu dönemde başta Cemal Paşa olmak üzere devlet ricalinin ilgisizliğine şahit olmuş ve savaşın kaybedilmesiyle birlikte emir unvanını tamamıyla kaybetmiştir.  Savaştan sonra Arap topraklarının kurtarılmasına dair herhangi bir destek bulamadığında İngiliz ve Fransızlar ile iletişime geçmiş ve Arap topraklarının tek bir devlet haline getirmek ve bu devletin lideri olmak için çalışmıştır. Beklediği desteği kimseden bulamadıktan sonra hayatının son günlerini Beyrut’ta geçirip 1936 yılında burada vefat etmiştir.

Şerif Ali Haydar’ın Medine’ye gelişi (1916). Bedeviler ve düzenli askerlerden oluşan büyük bir birliğin ardında Emir [arkada] ilerlerken.

Şerif Ali Haydar Paşa; hayatının büyük bir bölümünü İstanbul’da geçirmiş, Arap aristokrasisindeki önemli yerine rağmen Osmanlılık kimliğine sıkı sıkıya sarılmış ve günlüğünü Türkçe tutmuştur. Osmanlı yıkılıp Arap toprakları tamamıyla elden çıkana kadar, en kötü zamanlarda Arap kavmiyetçiliğine karşı Türk hâkimiyetini savunmuş ve Arapların bağımsızlık peşinde koşması durumunda başlarına büyük belaların geleceğini düşünmüştür.

George Stitt’in Şerif’in hatıralarından derlediği ve Kronik Kitap tarafından Türkçeleştirilen “Son Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa Anlatıyor” kitabı sayesinde Osmanlı’ya sadık bir Arap elitinin gözünden vehhabiliğin doğuşundan, itilaf devletlerinin kuklası Arap devletlerinin kuruluşuna giden süreçte Arap kabilelerinin düşünsel dünyasını görmek ve Arap kabilelerinin isyanına daha önce bakılmamış bir pencereden bakma olanağına sahip oluyoruz. 2. Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’ndan Taif’e kadar pek çok şehri alışılmadık bir gözden gördüğümüz bu çalışmanın, okurlar için önemli bir kaynak olacağını düşünüyoruz.

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın