"Yahudiler yerlerde sürüklenip Avusturya’nın bağımsızlığından yana sloganları sokaklardan temizlemeye zorlanıyordu."
> İkinci Dünya Savaşı Kısa Okuma

Anschluss Esnasında Viyana’dan Bir Kesit: George Clare

26 Mart günü 88 yaşında hayata gözlerini yuman George Clare, Viyana’da geçen çocukluğunu ve anne-babasının Auschwitz’e sürgün edilişini anlattığı ve savaşın ardından İngiliz İşgal Ordusu’nun bir üyesi olarak Berlin’e dönüşünden bahsettiği iki hatıra kitabı yazdı.

Georg Clare

1980’de yayımlanan Last Waltz in Vienna (Viyana’da Son Vals) adlı kitabı, Clare’in Yahudi inancıyla bağları zayıf ve asimile olmuş bir burjuva ailesinin oğlu olarak 21 Aralık 1920’de Georg Klaar adıyla dünyaya gelişini ve Avusturya-Germen kültürüyle duyduğu büyük gururu anlatıyor. Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesi başlarda paniğe yol açarken, 15 yaşındaki Georg Mein Kampf’ı okumuş ve “Yahudi oğlanların” sokak köşelerinde pusuya yatıp masum Aryan kızlarını baştan çıkardığından bahseden Hitler’in zırvaladığını düşünmüştü. Ve şöyle eklemişti: “Bu Yahudi oğlana bakan bir kız olmadı.”

Avusturya’nın bağımsız kalıp kalmaması üzerine yapılacak referandumdan Almanların baskısı ile vazgeçildiği günlerde, Georg bir adamın polis tarafından acımasızca dövülüşünü babasının çalışma odasından izlemişti. Gamalı haçlar her köşede boy göstermeye başlarken, Yahudiler sokakları temizlemeleri için zorla toplanıyordu.

Anschluss’un ezici bir çoğunlukla kabul edilmesinin ardından Hitler’in Viyana’ya gerçekleştirdiği muzaffer ziyarete ilişkin Clare şöyle yazıyor: “Tüm şehir yanıp tutuşan bir kadın gibiydi; titriyor, kıvranıyor ve orgazma ulaşmak için şehvetle inliyordu.”

Bunun yanı sıra, Clare’in Alman eğitim ve kültürüyle yetiştirilmiş genç bir Alman-Yahudisi olarak Alman ordusunun Viyana’ya girmesiyle yaşadığı kimlik çatışması da kitabına şu cümlelerle yansır:

Sergilenen mükemmel disiplin ve muazzam teçhizat beni etkilemişti.

Askerler uzun, genç, yakışıklı, iki dirhem bir çekirdeklerdi. Kulağa her ne kadar inanılmaz geliyorsa da bu askerleri takdir ettim ve hatta onlarla gurur duyduğumu fark ettim. 17 yaşındaki bir Yahudi olarak öylesine koşullanmış, Avusturya-Cermen tarzında yetiştirilmiş ve okuduklarım öylesine içime işlemişti ki, bu endamlı gençleri düşmanım olarak göremiyordum. Naziler, SS, SA… Bunlar düşmanımdı. Fakat Wehrmacht’ın genç ve yakışıklı askerleri düşmanım değildi. Eğer bir Yahudi olarak doğmuş olmasaydım o vakit 17 yaşındaki bir Nazi olabilir miydim? Hitler’in Reich’ının gücü ve şanıyla cezbedilmiş o gençlerden biri olabilir miydim? Irksal olarak Nazizme karşı “bağışıklığım” vardı, fakat o gün hissettiklerim, Hitler’e kapılan gençler hakkındaki yargılarımı bugüne kadar bulanıklaşmıştır.

“Yahudiler yerlerde sürüklenip Avusturya’nın bağımsızlığından yana sloganları sokaklardan temizlemeye zorlanıyordu.”

Sokaklara akın eden, Yahudilerin evlerine ve dükkânlarına girip yağma ve hırsızlık yapan bu erkek ve kadınlar kimdi? Yahudi erkek, kadın ve çocuklarını sokaklarda sürükleyip, dizlerinin üzerine çöktürüp, onlara kaldırımlara ve evlerin duvarlarına boyanan Schuschnigg plebisiti sloganlarını temizlemelerini emreden ve ekseriyetle Yahudi kurbanlarını izlerken kahkahalara boğulan bu yaratıklar neye benziyordu? “Yahudiler çalışıyor, sonunda Yahudiler çalışıyor!” diye ulumuştu kalabalık. “Yahudilere iş imkânı yarattığı için Führer’e minnettarız.”

Georg’un babası Anschluss’un ardından bankadaki kıdemli mevkini artık kaybetmişti. Bir arkadaşının İrlanda’da kurdele fabrikası vardı. Ailesini de oraya götürmek için girişimlere başlamıştı.

Aile vizelerinin çıkmasını beklemek için Berlin’e gitmiş, buradaki Yahudi düşmanlığının Viyana’dakine kıyasla çok daha az olması Georg’u şaşırtmıştı. Polis sıcak davranıyor ve aile restoranlara ve tiyatrolara rahatsız edilmeden gidiyordu.

Georg ile annesi İrlanda’ya gidince, babası Paris’te bir bankada işe girdi. Onu cesaretlendiren kişi ise, Almanların Fransızları asla mağlup edemeyeceğini söyleyen Georg’dan başkası değildi.

Georg’un annesi, bütün iyimserliğiyle İrlanda’dan ayrıldı ve babasına katıldı. Ancak 1940 Mayıs’ındaki Blitzkrieg’in ardından Klaar ailesi Ardèche şehrine çekildi. Baba Klaar burada tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Annesi, toplama kampına eşiyle birlikte gitmek için ısrar etti. George Clare’in kitabı yayımlandığında yazar Arthur Koestler, Klaar ailesini Yunan tragedyası oynamak için seçilmiş operakomik aktörlerine benzetti.

Bu sırada İngiliz olmayı aklına koyan Georg Klaar adını George Peter Clare olarak değiştirdi; Oxford aksanı olduğuna inandığı bir aksan ile konuşuyor, Punch dergisindeki şakalara (zaman zaman) gülüyordu. Önce kendisini Yabancı İstihkâm Birliği’nde buldu. Daha sonra irtibata geçtiği İşçi Partisi milletvekili ve gazeteci Tom Driberg, Klaar’ın Kraliyet Topçu Birliği’ne nakledilmesini sağladı. Beklentilerine rağmen bataryası ile Thetford, Norfolk ormanlarında sıcak çatışma göremedi. Ancak katılmış olduğu Rusça tercümanlık kursu, savaş sonrası Berlin’de bulunan İngiliz Denetim Komisyonu’na atanmasına vesile oldu. Yeniden ticarete atılmak için ruhsat başvurusu yapanları incelemek ile görevlendirildi.

1989 yılında yayımlanan ve o dönemde yaşadıklarını aktaran Berlin Days (Berlin Günleri) adlı eseri ilk kitap kadar güçlü olmasa da, İngilizlere has bir centilmenlik anlayışını yansıtır. Bu anlayış, Clare’in olanlar yüzünden bütün Almanları suçlamasının da önüne geçmiştir.

Clare, denazifikasyon (Nazilerden arındırma) bürokrasisine katıldı ve eski parti üyelerini yeni yönetimden ayıklamakla görevlendirildi. Başvuru formlarında eksik verilen bilgileri ve yalanları fark etme konusunda ustalaşmıştı. Kayda değer sayıda insan Hitler Gençliği’ne katıldığını inkâr edince örgütün hapisteki lideri Baldur von Schirach’ı ziyaret etti. Schirach, 18 yaşını dolduran gençlerin isimlerinin haberleri olmadan resmi deftere otomatik olarak kaydedilmiş olabileceğini anlattı.

1940’ların sonunda komisyondan ayrılan Clare, The Dream Boat adlı bir çocuk kitabı yazdı ve kısa süreliğine Manchester Guardian gazetesinde çalıştı. Ardından, yayımcı Axel Springer’ın ajansına katılarak Almanya’ya İngiliz fotoğrafları ve hikâyeleri sattı. Daha sonra Springer’ın dış haberler servisini kurmasına yardımcı oldu. Haberler Fleet Street’te bulunan The Daily Telegraph binasının arka tarafındaki bir ofisten çıkarken, Clare ajansın Londra faaliyetlerinin ticari kısmını Jermyn Street’teki bir ofisten idare etti.

Dünyanın en büyüklerinden biri haline gelen ajansın Almanya’da tekel oluşturduğuna dair çıkan suçlamalara yanıt olarak, İngiliz basınına yazdığı mektuplarla savunma yaptı.

George Clare ideal bir İngiliz centilmeni haline gelmişti. Şehirde melon şapka takıyor, ziyadesiyle mükemmel İngilizce konuşuyordu. Sevdiği ülke hakkında ara sıra Die Welt gazetesinde yazılar yazmaya devam etti; tek üzüldüğü konu, ülkenin Avrupa Birliği’ne olan inancını yitirmesiydi.

Lisl Beck ile yaptığı ilk evliliğinden bir oğlu ve iki kızı oldu. Christel Vorbringer ile yaptığı ikinci evlilikten de bir kızı oldu. 1984 yılında ikinci eşi ile birlikte Suffolk’ta bir kır evine çekildiler. Claire burada bir yandan uzun bir roman ile uğraşıp yağlı boya tablolar yaparken, bir yandan da iki köpeğiyle uzun yürüyüşlere çıktı.

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın