> Birinci Dünya Savaşı Uzun Okuma

Cemal Paşa’dan Mustafa Kemal Paşa’ya Mektuplar

Ahmed Cemal, 6 Mayıs 1872’de Midilli’de dünyaya geldi. Kuleli Askeri İdadisi ve Harbiye Mektebi’nde öğrenim gördü, 1895’te kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. 1897’de kolağası olan Cemal Bey, ertesi sene Selanik’teki 3. Ordu’ya atandı ve Redif Fırkası Kurmay Başkanlığı’na getirildi. Selanik’e gelmesinin üzerinden çok geçmeden İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi. 1905’te binbaşılığa yükselen Cemal Bey, 1907’de 3. Ordu’nun kurmay heyetinde görev yapmaya başladı. Burada Kolağası Mustafa Kemal (Atatürk) ve Binbaşı Fethi (Okyar) Beylerle çalıştı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldıktan sonra Cemal Bey, İttihatçılığı yaymak ve yeni üyeler kazanmak adına ciddi çalışmalarda bulundu ve bu çalışmalarda başarılı olarak Cemiyet’e oldukça fayda sağladı. 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra, İstanbul’a İttihat ve Terakki’nin özel delegesi olarak, Babıali ile müzakereye geçmeleri için seçilen on kişiden birisi oldu. Çok geçmeden İttihat ve Terakki’nin merkez üyeliğine seçildi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkışından sonra Cemal Paşa,  1 Kasım 1918’de bir Alman denizaltısına binerek İstanbul’dan ayrılmış ve önce Sivastopol’e, oradan da Berlin’e hareket etmişti. Cemal Paşa’nın Berlin’de olduğu duyulduktan sonra, İngilizler Osmanlı Hükûmeti’ne baskı yapmış ve bu baskı sonucunda Osmanlı Devleti, Almanya’dan Cemal Paşa’nın iadesini istemişti. Lakin bu istek Alman Hükumetince reddedildi. Bunun üzerine İstanbul’da, İttihat ve Terakki liderlerini yargılamak için 26 Kasım 1918’de Divan-ı Harp oluşturulmuş1 ve Cemal Paşa, mahkemece 13 Temmuz 1919’da gıyaben idama mahkûm edilmişti.2

İstanbul’da bunlar yaşanırken, Berlin’de yaşama imkânı kalmayan Cemal Paşa, Halit Baboviç3 adıyla sahte bir pasaport kullanarak İsviçre’nin Davos kenti yakınlarındaki Klosters köyüne yerleşti. Fakat buradaki günleri de sayılı oldu. Moskova’ya gitmeye karar veren Cemal Paşa, Mayıs 1920’de Moskova’ya gitmek için Berlin’e geçti.4 18 Mayıs 1920’de, memleketlerine gönderilen Rus esirleri arasına karışarak Reval’e geldi. Yine esirlerle beraber Reval’den Petersburg’a ve son olarak 27 Mayıs 1920 günü Moskova’ya ulaştı. Cemal Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya ilk mektubunu 3 Haziran 1920 tarihinde Moskova’dan gönderdi.5 11 Haziran’da bir mektup daha yazan Cemal Paşa, bu mektubu 2 Temmuz’da Bakü’den gönderebildi.6

Cemal Paşa ve yaveri İsmet Bey İsviçre’de.

Kısa bir süre Bakü’de kaldıktan sonra tekrar Moskova’ya dönen Cemal Paşa, 11 Temmuz 1920’de Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup daha gönderdi.7 12 Temmuz’da Taşkent’e hareket eden Cemal Paşa, 13 Ağustos’ta Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup daha yazdı.8 Cemal Paşa bu mektubunda, “Daha evvelce dört-beş mektup yazdığını, ancak hiçbirine cevap alamadığını” söylüyor ve “Sizden iki satırlık bir mektuba gerçekten muhtacım. Sizin iki satırlık yazınız, bana istikbaldeki hareket şeklimin tesbiti için rehber olacaktır,” diyordu.

Ankara’dan henüz bir cevap gelmemesine rağmen, Cemal Paşa mektuplarına devam ediyordu. 29 Ağustos 1920’de, Taşkent’ten ayrılırken Mustafa Kemal Paşa’ya bir mektup daha gönderdi.9 Uzun bir yolculuk sonrası Afganistan’a ulaşan Cemal Paşa, Cehli Duhteran’dan 14 Eylül tarihli bir mektup daha gönderdi.10 Bu mektubu, Herat’tan yazdığı 29 Eylül tarihli bir diğer mektup izledi.11

Cemal Paşa, Afganistan’da yaverleriyle fotoğraf çektiriyor. (Soldan: Nusret Bey, İsmet Bey, Cemal Paşa, bir diğer yaver ve Süreyya Bey.)

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 3 HAZİRAN 1920 TARİHLİ MEKTUP

Moskova, 3 Haziran 1920

Kardeşim Mustafa Kemal Paşa,

Talât Paşa ile sebk eden muhaberatınız neticesinde takarrür etmiş olduğu üzere Bolşevik Rusya Hükümeti ile Türkiye arasında bir ittifak esaslarını müzakere etmek ve Rusya’nın Türkiye’ye muavenetini temin eylemek ve alelhusus İran ve Hindistan dahilinde ihtilâller ika ederek İngilizleri son derece müşkilâta uğratmak mesailini kararlaştırmak üzere Mos­kova’ya geldim. Almanya’dan Rusya’ya gelmek için dört aydan beri birçok vesaite müracaat etmiş ve iki defa tayyare ile uçarak ölüm tehlikeleri ge­çirmiştim. Nihayet Almanya’dan Rusya’ya iade olunan Rus üserası meyanına Rus esiri olarak karışmak ve onlarla birlikte seyahat etmek mümkün olacağını düşündüm. Ve Mayısın on sekizinci Salı günü akşamı beş yüz Rus esiri meyanında Stettin’de vapura bindim. Mayısın yirmi üçüncü Pa­zar günü Finlandiya körfezi sahilinde kâin ve Estonya ile Rusya hududu üzerinde bulunan Narva kasabasına vasıl oldum. Ertesi gün Petersburg’a muvasalat edince artık bundan sonra sevgili memleketim için kemal-i ciddiyetle çalışabilecek bir sahaya girmiş olduğumdan dolayı son derece sevindim. 27 Mayıs 1920 Perşembe günü öğle vakti Moskova’ya geldim. Doktor Bahattin Şakir ve Bedri Bey’ler de benimle beraberdirler. Bu­raya gelir gelmez Halil Paşa’nın Doktor Fuat Bey’le beraber bizden evvel buraya gelmiş olduklarını ve üç dört gün evvel sizin tarafınızdan bir kurye zabiti geldiğini haber aldım. Bizi de onların sakin olduğu binaya misafir ettiler. Sizden pek çok haberler aldım. Mücahedatınızda ne büyük bir azim ve iman göstermekte olduğunuzu kemâl-i iftihar ile öğrendim. Zaten sizden intizar olunan hareket de bu idi.

Mustafa Kemal! Emin ol ki memleket kurtulacak ve bu kurtuluş münhasıran kahramanlığı ve esarete karşı nefreti her türlü şüpheden aza­de olan Türk unsuruna senin telkin ettiğin vecd ve iman sayesinde kabil olacağı için Mustafa Kemal namı şark ve Türk mahlasları arasında en büyük bir mevkii işgal edecek! Şimdi buralarını bırakalım da işimize bakalım:

Bolşevik Rusya Hükümetine yaptığınız teklifnameyi okudum. Geldiğim gün Üçüncü Enternasyonal Reisi Yoldaş Radek ile görüştüğüm za­man sizin teklifatmıza karşı Bolşevik Hükûmeti’nin bir iki güne kadar cevap vereceğini söylemişti. Cevabın bugün verilmesi mukarrerdir. Ben de bugün tekrar Yoldaş Radek ile görüşeceğim. Daha evvel size verecekleri cevabı okuyacağım için tarafımdan vaki olacak teklifat ona göre taayyün edecektir.

Ben, Talât ve Enver Paşalarla müzakerelerimiz, Talât Paşa’nın Roma’da Edip Bey’le mükâlemati, sizin Bolşevik Hükümetine yaptığınız ilk teklif ve kendi mütalâat-ı hususiyemden mülhem olarak Ruslara yapmak istediğim teklifatı biri açık ve diğeri hafi olmak üzere iki itilâfname sure­tinde yazdım. İkisinin de birer suretini leffen size gönderiyorum. Bu ak­şam okumaklığım muhtemel olan Rus mukabil teklifi üzerine bunun met­ninde bazı tadilât yapmaya lüzum görürsem badehu o tadilâtı da yapa­rım.

Hafi teklifnamede İran ihtilâl harekâtını idare edeceğinden bahsetti­ğim Türk Generali, Halil Paşa’dır. Hindistan ihtilâlini idare edeceğini söylediğim Türk Generali de benim. Taşkent’e gitmek, oradan Hindistan dâhilinde ihtilâller tertip etmek emeli bir seneden beri benim bütün ruh ve fikrimi işgal eden bir emeldir. Buna ahdettim. Her türlü mevanii kırarak bu emelime vasıl olmaya çalışacağım. Fakat bittabi Ruslar buna muvafa­kat ederlerse. Türkiye’deki arkadaşlardan bazılarını yanıma almak isteyece­ğim. Sen buna muvafakat edeceksin, değil mi? Bilhassa Batum’un istirda­dı sırasında fırka kumandanlığı yapmış olan Erkânıharbiye Miralayı Kâzım Bey’le Dördüncü Ordu’da benim menzil müfettişliğimi yapmış olan ve şimdi Erzurum’da bulunan Miralay Kâzım Bey’i almak isterim. Ve daha bazı kıymetli arkadaşları etrafıma toplamak arzu ederim. Maahaza daha şimdilik bunun vakti gelmemiş olduğundan tafsilâta girişmiyo­rum. Şimdi sizden rica edeceğim mesele şudur:

Bu mektubumu ve melfuf itüâfname müsveddelerini alır almaz şayet bu teklifata esas itibariyle muvafakat ediyorsanız bana Kâzım Karabekir Paşa vasıtasıyla telgrafla Bakû’deki adrese bir şifre yazarsınız. Benim için yazacağınız telgrafın adresi şöyle olsun: “Bakû’de İhtilâl Komitesi âzasından Mirza Davut vasıtasıyla Taştimurof a”, Şimdiki halde ismim Taştimurofdur. Bu telgrafta “Fikirlerinize esas itibariyle muvafakat ederim. Tafsi­lât postadadır.” yahut: “Fikirlerinize muvafakat etmem, tafsilât postada­dır.” Aynı zamanda bir kurye zabiti ile hemen Moskova’da benim namıma tahrirî emirlerinizi gönderirsiniz. Şayet sizden böyle bir haber alamazsam ve Ruslar benim teklifatımı kabul ederlerse onlarla parafe edeceğim muahedenameleri sizin tasdik ve kabulünüze arz edilmek üzere hemen si­ze göndereceğim.

Enver Paşa Moskova’ya gelmek üzere Berlin’den hareket etti ise de maatteessüf yolda bir arızaya uğradı. Bir iki haftaya kadar o arızadan kurtularak buraya gelmesi kaviyyen memuldur. İtilâfnamede merkezi Mosko­va’da bulunacağı beyan olunan Generalden maksat Enver Paşa’dır.

Zannediyorum ki Şarkta İngilizler aleyhine yapabileceğimiz teşebbüsatın hadd-i âzamisini bu teklifatım teşkil eder. Allah verse de Ruslar bu fi­kirlerimi kabul etseler. Suriye ve Irak ve Mısır’da sizin yapmakta olduğu­nuz teşebbüsat hakkında bana bir parça malûmat verirseniz teşekkür ede­rim.

Berlin’deki teşebbüsat hakkında Talât Paşa size tafsilâtiyle malûmat verdiği için ben bunlardan bir şey bahsetmiyorum.

Şimdilik size yazacak başka bir şeyim kalmadı. Rüfeka-yı mesainize ayrı ayrı selâmlar ve hürmetler takdim eder ve cümlemiz için Cenab-ı Hak’tan muvaffakiyetler temenni ederim. Kemal-i samimiyet ve iştiyakla gözlerinizi öperim, kardeşim.

Cemal Zeyil:

Şimdi Rusların size yazdıkları cevabı okudum. Bu cevap tamamen ar­zu ettiğimiz şekilde yazıldığı ve benim tarafımdan yapılacak bütün teklifatı havi olduğu için tarafımdan yapılacak teklifata dair hazırladığım müsveddeyi leffen göndermeye lüzum kalmadı. Binaenaleyh size tekliflerim şu­dur:

Hemen Moskova’ya bir sefir gönderiniz. Bana kalırsa sefiriniz ne ka­dar çabuk gelirse işleriniz o kadar çabuk görülür.

İşte kardeşim, buradaki ahval bundan ibarettir. Ruslar bana Afganis­tan ve Hindistan ihtilâli teşebbüsatının idaresini tevdi etmeyi bugün kabul ettiler. Zannediyorum ki bir hafta, on güne kadar Taşkent’e hareket edeceğim. İran ihtilâl harekâtını da Halil Paşa’ya tevdi edecekler. İşlerimiz pek yolunda gidiyor. Ve bana büyük pek ümitler bahşeyliyor.

Cenab-ı Hak cümlemizin muini olsun. Gözlerinizi öperim kardeşim.

Cemal

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 11 HAZİRAN 1920 TARİHLİ MEKTUP

Moskova’da on beş günlük mesaiden sonra Türkistan, Afganistan ve Hindistan dahilinde ibraz-ı faaliyet etmekliğim Rusya Hükümeti tarafından kabul olundu. Halil Paşa da İran taraflarında ibraz-ı faaliyet edecek.

Şimdilik benim plânım, Afganistan Emiri’ne hilâfet-i İslâmiyenin ve Garp Türklerinin duçar olduğu tehlikeli inkirazı anlatmak, Mü’telif devletler elinde taksim olunmaktan Türkiye’yi kurtarmak maksadı ile Anado­lu’da teşekkül eden Türkiye İhtilâl Hükûmeti’nin bütün âlem-i İslâmın müzaheret-i maneviyesine muntazır bulunduğunu izah eylemektir. Bunun için Taşkent’e muvasalatımda Emir’den kabul edilmekliğimi rica edece­ğim. Afganistan’a varmaktaki hakikî maksat Hindistan ihtilâlcileri ile te­mas hâsıl etmek ve Hindistan’da gayet büyük ve mühim ihtilâl istihzarat ve teşkilâtı vücuda getirmektir. Bu hareketin başında ben bulunacağım.

Ben Afganistan’a vardıktan sonra maruz kalacağım ahvale nazaran ya Türkiye Hükûmeti’nin sefiri olmak veyahut Afgan Ordusunun tensikatına memur edilmek veyahut vaziyet-i hususiyemi muhafaza etmek şıklarından birini ihtiyar eyleyeceğim. Şayet birinci şıkka karar verirsem, esasen Kabil’e bir Türk sefirinin gönderilmesini Afgan Emiri ahiren sizden rica ettiği için bu vazifeyi bana tevdi etmeyi münasip görürsünüz zannederim. Şayet bu suretin benim için muvafık olmayacağına karar verir isem o zaman size telsiz telgraf ile maruzatta bulunurum. Siz de Büyük Millet Meclisi’nin vekâlet-i mahsusasını haiz bir murahhas-ı fevkalâdeyi Kabil’e gönderirsiniz. Esbak Halep Valisi Bedri Bey de benimle beraber Afganistan’a geliyor. Herhalde benim verebileceğim mukarrerata intizar etmeksi­zin şimdiden Bedri Bey’in sefir yapılmasını tavsiye edebilirim.

İkinci bir ricam daha var. Benim emelim Afganistan ordusunun ten­sik ve tanzimi vazifesini Emir’den almaktır. Bunun için bittabi Erkânıharbiyeye ihtiyacım var. Benimle çalışmak üzere evvelce teklif ettiğim iki Kâzım Beyden bazı mülâhazata mebni sarfınazar ettim. Acaba Erkânı­harp Binbaşısı Bosnalı Salih Bey Afganistan’a gelmek istemez mi? Eğer istemezse onun ahlâkında, onun malûmatında diğer bir arkadaşın sizin tarafınızdan intihap edilmesini rica ederim. Eğer benim eski Erkânıharbiye Reisim Miralay Ali Fuad Beyin ahval-i sıhhiyesi müsait ve arzusu var ise onu da gönderebilirsiniz. Bir de eski yaverim İsmet Bey İstanbul’da ise her ne suretle olursa olsun kendisini Bakû’ye aşırmanızı çok istirham ederim. Mükemmel İngilizce ve Fransızca bildiği için benim çok işime yarayacaktır. Hulâsa, bana göndereceğiniz zat her kim olursa olsun kendi tarafından üçü yüzbaşı, altısı mülâzim olmak üzere dokuz zabit ve beher zabite de üç küçük zabit intihap etsin ve beraber getirsin. Zabitandan birisinin süvari, üçünün piyade, ikisinin topçu, birinin istihkâm, birinin telsiz telgraf ve birinin de tabip olması pek muvafıktır. Şayet Yüzbaşı Çoban-oğlu Zeki Efendi gelmek isterse o da gönderilsin. Geleceklerden mülâzım­lara ayda beş yüz, yüzbaşılara sekiz yüz, binbaşıya bin ruble verilecek, maaşlarını altın olarak alacaklar, yiyecek ve içecekleri başkaca temin olu­nacak. Kendileri bu hususta hiçbir para sarf etmeyecekler. Heyetin riyase­tine tâyin olunacak zat, bizim talimname, kanunname ve nizamnameleri­mizden beşer onar nüsha getirmelidir. Bu arkadaşların Bakû’ye kadar masarif-i râhiyyelerini siz temin edersiniz. Bakû’den sonra her bir masraf ta­rafımdan temin olunacaktır. Şayet ben Bakû’den hareket ettikten sonra Bakû’ye gelecek olurlarsa hatt-ı hareketleri hakkında tarafımdan bırakılmış mufassal bir talimatı orada bulacaklardır.

Benim Bakû’de bir merkez-i muhaberem vardır. O merkezin ismini ve adresini Bakû’ye muvasalat eder etmez mektubuma ilâve ederim. Siz emirlerinizi Bakû’ye gönderirsiniz, oradan bana isal olunur. Şayet telsiz telgrafla emir vermek isterseniz Bakû’deki merkezime yazarsınız. Oradan Moskova vasıtasıyla bana gelir.

Baku Konferansı bence son derece haiz-i ehemmiyettir. Tarafınızdan bu konferansa Türkiye’nin en güzide cerbezeli hatiplerinden ve gayet zeki arkadaşlardan bir kaçı gönderilecek olursa Şark âleminin makam-ı riyasetini Türklerin eline almak mümkün olacaktır.

Burada cereyan eden ahvali, buradaki zevatın ahval-i nahiyesini size şifahen dahi arz ve izah etmek için Halil Paşa’nın Ankara’ya kadar seya­hat etmesine lüzum gördük. Müşarünileyhin maruzatına tamamiyle iştirak ediyorum. Bizim için eşlem ve enfa’ siyaset badema yalnız Bolşeviklerle beraber çalışmaktır. Afganistan’da benim vaziyetimin kuvvetli olması sizin tarafınızdan bir vazife-i mahsusam olduğuna dair Emir’e bir mektub-u mahsus gönderilmesine vabestedir. Binaenaleyh şimdilik başka bir sefir gönderilmesine veyahut Bedri Bey’in sefir gösterilmesine lüzum olmadan Emir-i Afgan’a şu mealde bir mektup göndermenizi pek ziyade rica ede­rim:

“Anadolu’da içtima eden Türkiye’nin Büyük Millet Meclisi’nin temsil ettiği hükümetle Afgan Emaret-i celilesi arasında münasebat-ı hasene-i dostaneyi takviye etmek ve Osmanlı milletinin hürmet ve tazimatını arz eylemek üzere Cemal Paşa fevkalâde murahhas sıfatı ile nezd-i emaretpenahilerine izam kılınmıştır. Vazifesinde mazhar-ı hüsn-i muvaffakıyat ol­ması için taraf-ı emaretpenahilerinde hükûmet-i celileri canibinden maz­har-ı himayet ve sahabet olmasını rica ederiz.”

Şu mealde bir mektup maksadı tamamiyle temine kâfidir. Benim o zaman bir vazife-i resmiyem olur ve İngilizler tarafından hiçbir müşkilâta maruz kalınmaksızın maksad-i asliye vusul için sarf-ı mesai edebilirim. Maiyet-ı âcizaneme memuriyetini rica ettiğim zabitanın da pek süratle intihap ve izam olunmalarını yeniden istirham ederim kardeşim.

Son söz olarak size şunu arz etmek istiyorum. Türkiye’yi kurtarmak, İngilizlere en şedit darbeyi indirmek emelleri benim gıdayı ruhumdur. Bu iki emel uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyeceğime eminsiniz. Sizi bu emellerle tahassul eden hareket-ı milliyenin reisi biliyorum. Binaena­leyh Afganistan’da, Hindistan’da ve Türkistan’da sarf etmeye başlayaca­ğım mesai esnasında her ne arzu ederseniz emirlerinizi bütün gayretimle hüsn-i ifaya çalışacağıma emin olunuz. Hissiyatımı, efkâr ve mütalâatımı Halil Paşa şifahen de arz edebilir.

Cemal

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 11 TEMMUZ 1920 TARİHLİ MEKTUP

Moskova, 11 Temmuz 1920

Kardeşim Mustafa Kemal Paşa,

Kurye zabiti İbrahim Bey vasıtasıyla gönderdiğim mektuba cevaben yine mumaileyh vasıtasıyla vaki olan tebligat-ı resmiyenizi okudum. Bu resmî tebligatınızda benim, Talât ve Enver Paşaların Büyük Millet Meclisi namına hiçbir teşebbüsat-ı siyasiyede bulunmağa salâhiyetimiz olmadığını ihtar ediyorsunuz. Benim buraya gelirken gerek Talât ve gerek Enver Paşalarla görüştüğüm sırada bana söyledikleri sözlerle sizin bu tebligat-ı resmiyeniz arasında cidden büyük bir ihtilâf var.

Talât Paşa diyordu ki: “Türkiye’ye haricî muavenetler temini için her türlü teşebbüsat-ı siyasiyede bulunmağa mezunuz. Ve şu kadar ki Türkiye’nin taahhüdatını icap edecek hususat için son söz ve îta-yı emr ü karar Büyük Millet Meclisine aittir”. İşte ben buraya bu zihniyet ve bu talimat ile geldim. Şayet buraya geldiğim zaman, sizin kurye zabitinizi ve yine si­zin tarafınızdan memuren geldiklerini söyleyen Halil Paşa ile Doktor Fuat Bey’i burada bulmamış olsa idim, sizin ve Büyük Millet Meclisi’nin namı­na hakikaten müzakerat-ı siyasiyeye girişecek ve Ruslardan alacağım ceva­bı size arz edecektim.

Cenab-ı Hakka binlerce teşekkür ediyorum ki buna mecbur olmadım ve sizin resmî teşebbüsünüzü görünce, Talât Paşa’nın bilvasıta tahmil etti­ği vazifenin hitam bulmuş olduğunu takdir ederek sizin ve Büyük Millet Meclisi’nin namına hiç bir teşebbüs-i siyasîde bulunmadım. Yoksa esasen böyle bir fikirde bulunmadığınızdan benim maruzatıma cevab-ı red verir ve beni şahsen pek hacil ve rezil bir mevkie düşürürdünüz.

Halil Paşa ile gönderdiğim ikinci mektubumda izah ettiğim veçhile, ben Hindistan’da ihtilâlât ika etmek maksadıyla Afganistan’a gitmeye ka­rar verdim. Bu teşebbüsüm sırf şahsî ve mesuliyeti tamamiyle şahsıma ait bir iştir. Yalnız sizden Afgan Emiri nezdine resmî bir suretle gönderilmiş olduğuma dair bir mektup rica ettim. Şayet böyle bir mektup yazmayı da Türkiye siyaset-i umumiyesinin bugünkü şekline nazaran muzır telâkki ediyorsanız onu da istemem. Sizi temin ederim ki salâhiyettar olmadığım sözleri söylemek, teşebbüsat-ı mahsusada bulunmak mutadım değildir. Kendi kendine salâhiyetler takınanlardan olmadığımı siz pekâlâ bilirsiniz.

Sizden bazı zabitlerin benim yanıma gönderilmesini rica etmiştim. Bu ricamım isafına bilmem razı olacak mısınız? Herhalde, sizden iki satırlık bir mektup alamamak beni teessüratın son derecelerine yükselttiğine iti­mat ediniz. Müşafehemizde sizi çok utandıracağımı ümit ediyorum. Haydi farzedelim ki şimdilik ayrı sahalarda çalışıyoruz. Fakat zannediyorum ki bir vakit ki şahsî dostluğumuz pek samimî idi. Ve bu şahsî dostluğun zevali hakkında elimde hiç bir delil yoktur. “Kıyâm-ı hesap” gününü pek uzak addetmiyorum. O günün ferdasında pâk bir nasiye ile millet arasındaki mevki-i nezihi ahzettiğim zaman, artık fiilî hiçbir hareket-i siyasiyede bulunmayacağımı zannediyorum. Fakat eski şahsî dostlarımla münasebatımı istirdat edince onlar arasında seni şevk ile şetaretle arayacağıma emin ola­bilirsin.

Hayır, hayır! Artık bu vadide devam etmeyeceğim. Zira devam edersem dost eliyle pek ziyade cerihedar edilmiş, âdeta parçalanmış olan kal­bimin kan pıhtıları ortaya döküleceğini tahmin ediyorum. Artık söyleyecek bir sözüm yok. Ben yarın yani 12 Temmuz 920 pazartesi günü Taşkent’e gidiyorum. Göndereceğiniz zabitlere orada intizar edeceğim. Emirnameniz de oraya gelirse büyük bir istirahat-i kalp ile yeni saha-i mesaiye atılırım. Beni soracak kadar kendilerinde samimiyetten eser kalmış olan ihvân-ı sa­bıkaya lütfen selâmlarımı söylersiniz. Sizi suret-i mahsusada öperek arz-ı veda ederim kardeşim.

Ahmed Cemal

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 13 AĞUSTOS 1920 TARİHLİ MEKTUP

Taşkent 13 Ağustos 1920

Buraya geldiğim iki buçuk ayı mütecaviz bir zamandan beri size dört beş mektup takdim ettim. Hiçbirinin cevabını alamadım. Gerçi bu mektuplardan hangisinin vâsıl olduğunu, hangisinin henüz yollarda beklediği­ni bilmiyorsam da sizden iki satırlık bir mektuba cidden ve hakikaten muhtacım. Sizin iki satırlık yazınız bana istikbaldeki hatt-ı hareketimin ta­yini için rehber olacak.

Size buradan verebilecek havadislerim az olsa da bu havali vaziyet-i umumiyesini en doğru bir surette izah edeceği için faydalı olsa gerek.

Evvelki mektubumda da bir nebze malûmat verdiğim veçhile, Türkistan Cumhuriyeti, Rus Şûralar Cumhuriyeti Federasyonu içine dâhil nîm muhtar bir cumhuriyettir. Umur-u dâhiliyesi, umur-u maarifi, arazi işleri, iaşe işleri mahallî Sovyetler tarafından müntehip ahali komiserlerinin taht-ı idaresindedir. Umur-u hariciye, bahriye, maliye ve şimendifer ile posta – telgraf ve şimendifer işleri de merkezden, yani Moskova’dan tayin olu­nan memurin-i mahsusa canibinden tedvir olunur. Mahallî Sovyetlerin bu işler hakkında bir hakk-ı murakabesi mevcut değildir. Yalnız altı ayda bir vuku bulan kurultaylarda bu mesail hakkında kurultaya izahat-ı resmiye ita olunur.

Türkistan umumiyetle cehl-i mutlak içinde kalmış. İnkılâptan sonra buralara kaçıp gelen esir Türk zabitanının himmetiyle açılan birkaç mek­tep oldukça semereler vermeğe başlamış. Müslümanlara mahsus olmak üzere elyevm üç Dârülmuallimîn var. Bu Dârülmuallimînlerde gerek Türk zabitanından ve gerek İstanbul’da tahsil ile son zamanlarda buraya avdet eylemiş olan Türkistanlı gençlerden muallimler pek mühim ve esaslı terakkiyat-ı fikriyenin âmili bulunuyorlar. Fakat bunların Dârülmuallimînleri için Osmanlı gençlerinin ahlâk ve ilim itibariyle cidden temeyyüz etmiş olanlarından beş altı erkek ile üç dört hanıma ihtiyaç vardır, zannediyo­rum. Eğer bu hususta size müracaat edecek olurlarsa tarafınızdan pek güzide Türk profesörlerinin buraya gönderileceğine emin olduğumu söyle­dim. Pek sevinmiş gibi göründüler. Fakat yazıp yazmayacaklarını bilmiyo­rum.

Benim fikrimce, Hamdullah Suphi Bey’le görüşerek Ruşen Eşref Bey’le diğer bir iki zatı bir iki hanım ile beraber buralara gönderecek olursanız resmen bir talepleri vuku bulmadan dahi böyle bir izam burada fevkalâde minnettarlık hâsıl edecektir. Burada Tatar zabitanının taht-ı idaresinde bir de mekteb-i harbiye kuşat edilmek üzeredir. Bu mekteb-i harbiye için de sizden bir, iki erkânıharp zabiti istemelerini tavsiye ettim. Eğer müracaat edecek olurlarsa tabiye ve sevkülceyş derslerini okutmaya muktedir, yekdiğerini ruhen sever ve beyinlerinde hiçbir ihtilâf zuhuru ihtimali olmayan genç erkânıharp zabitanımızdan iki, üç tanesinin buraya gönderilmesi pek faydalı olacaktır.

Türkistan’da tarihî, fennî, edebî tetkikatta bulunmak üzere bir gayriresmî heyet-i ilmiyenin Osmanlı Türk hükûmet-i inkılâbiyesi emrine bura­lara gönderilmesi de pek mükemmel tesir yapacaktır. Fakat intihapta o kadar itina gösterilmelidir ki, en ufak bir su-î tefehhüme bile imkân bulunmasın. Evvelâ, tetkik edecekleri şive bu efendilerin cidden behre-i ilmi­yeleri bulunmalı, yani hakikî mütehassıslar olmalı. Saniyen, ilim için gele­cek olanlar siyasî cereyanların hiçbirisine kapılmamalı. Her ağızda şark akvamının ve alelhusus Müslüman ve Türk unsurlarının azatlığı, hürriyeti sözünden başka bir şey dolaşmamalı. Buralarda Osmanlı Türkleri hakkındaki hürmet ve muhabbet pek ziyade. Ve son harekât-ı milliye esnasında sizin gösterdiğiniz fedakârlığı, eser-i zekâ ve dirayeti izah ettikçe âdeta sizi mehdî telâkki edecek kadar ileri gidenler var. Binaenaleyh, şimdi Türkiye buralara ilmiyle nüfuz etmeli, pek çok Osmanlı uleması buralara sık sık gelmelidir. Fakat buraya geleceklerin asabı pek kuvvetli olmalı, alışmadık­ları tarz-ı idareye karşı çîn-i çebîn göstermemeli. Buralarda Bolşevik tarz-ı idaresinin bakası zarurî ve elzem bulunduğu hakkında pek metin kanaat­ler beslediğini ihsas eylemelidir.

Türkistan Cumhuriyeti’nin hududu dâhilinde Fergana vilâyeti denilen bir kısım var. Bu kısmın merkezi maruf Hokand şehridir. Bolşevik hükümetinin iptida-i teşekkülünde Türkistan ahalisi merkezi Hokand olmak üzere tamamiyle müstakil ve demokratik bir Cumhuriyet tesis etmişler. O zaman Türkistan’da eski Rus müstamirlerinin nafiz olduğu diğer bir cumhuriyet de Taşkent’te bulunuyormuş. Bu Cumhuriyet komünist tar­zında bulunduğu için Moskova’nın da mazhar-ı muaveneti olmuş. Ho­kand Cumhuriyeti’ni ateş ve kan içinde boğmuş, Hokand tahrip edilmiş, pek çok Türkistanlı münevver gençler ve mutavassıt yaşlılar heder olup gitmiş. Elyevm gerçi Fergana nîm muhtar Türkistan Cumhuriyeti’nin bir vilâyeti ise de eski Hokand Cumhuriyeti’nin kuvve-i müsellâhası Fergana dağlarına çekilmişler. Katiyen hiç kimsenin emrine tâbi olmayarak Bol­şeviklere karşı çete muharebelerine devam ediyorlar.

Son zamanda, bunların ahval-i nahiyesi tamamiyle tebeddül etmiş. Evvelce millî ve ısrarane bir gaye takip eden bu kütlenin rüesasından olan gençler ve münevverler ölünce, bir kısmı da kendileri tarafından öldürülünce aralarına karışan bir takım cahil ulemanın tesiriyle şimdi bunlar gayet mutaassıp Müslümancı olmuşlar. Yine kendi vatandaşların­dan olan Müslümanlar içinde mektepte okuyan çocuklara varıncaya kadar bütün münevverleri bilâ merhamet öldürüyorlar. Geçeri gün buraya gelen bir Türk zabiti kendi mektebine devam eden bir çocuğun bu zalimler tarafından derdest edilerek diri diri toprağa gömülmek suretiyle öldürüldüğünü söylüyordu. Benim Taşkent’e geldiğimi haber almışlar, bu­na inanmamışlar ve içlerinden birisi vaktiyle Hacca gittiği zaman beni İstanbul’da görmüş olduğundan suret-i mahsusada Taşkent’e gelip beni görmeğe ve şayet kendi tanıdığı Cemal Paşa isem bana inanacaklarını söylemişler. Hulâsa, Türklerin en cesur ve en kahraman evlâtları olan biçare Ferganalılar gerek yekdiğeri elinde ve gerek hükümet askeri elinde yok yere mahvolup gidiyorlar. Buna bir tedbir-i âcil bulmak, bu biçareleri tarik-i sevaba getirmek için bazı tedabire müracaat etmek niyetindeyim. Fakat vaziyet o kadar naziktir ki, eğer müdebbirane hareket edilmeyecek olursa her teşebbüs netayic-i muzırra verebilir. Bu zavallı âsi Ferganalıların müşevvikleri kimlerdir, bilir misiniz?

Buralarda bir de Buhara Hanlığı var. Bu hanlık da bizim mahut İngilizlerin eline yakasını vermiş. Ulema denilen bir sürü cahil ve sefih insanların elinde bu emaret, İslâmın esareti için yuva halini almış. Bundan iki sene evvel güya bir meşrutî idare ilân etmiş ve fakat üç ay sonra da münevver ve müteceddit gençlerden üç bin tanesini envâ-i zulüm ve itisâf ile katliam etmişler. Şimdi Buhara gençleri yeni bir hareket-i inkılâbiye için hazırlanmaktadırlar. Fakat maatteessüf başlarında kendi işini kendi görebilecek kadar ilim ve tecrübeye malik bir fert olmadığı için ne yaptıklarını bilmiyorlar. Hulâsa, Buhara’da hazırlanmakta olan ahval yine Müslüman kanından pek çoğunun dökülmek üzere olduğuna hiç şüphe bırakmıyor. Maahaza, ben diyorum ki, bunlar uyuşmuş, âdeta felce uğra­mış olan İslâm cesedinden kan almak menzilesinde olduğu için mucib-i teessüf-i azîm olsa da zarar yerine fayda bahşedecek hâdisattandır.

Eski Hive Hanlığı şimdi Harzem Cumhuriyeti unvanını almış. Meşru­tî bir cumhuriyet-i müstakile. Rus Şûralar Cumhuriyeti dâhilinde değil, bilkülliye müstakil. Yalnız Rus Şûralar Cumhuriyetinin Türkistan frontu, Hive gençlerinin teşkil ettiği bu yeni cumhuriyetin payidar ve esaslı bir idare tesis edebilmesi için her türlü muavenette bulunuyor. Bunu Türkistan’ın tamamiyle müstakil olmasını arzu eden Türkistan milliyetperverleri hoş görmüyorlarsa da ben buraların ulema elinde duçar olduğu felâket-i umumiyeyi müşahede ederek bu genç teşebbüslerini âtiyen semerat-ı müfide verebilecek bir iş telâkki ediyorum.

Civarda bulunan diğer İslâm hükümetlerinden birisi de Afganistan emaretidir. Afganistan ahiren ilân-ı istiklâl etmiştir. Emir-i cedit İngiliz düşmanlığı ile şöhret almıştır. Hariciye Nazırı Mahmut Tarzı Han ile Harbiye Nazırı Sipehsalar Bahadır Han dahi İngiliz düşmanlığı ile benamdırlar. Emir’in büyük biraderi ile diğer birçok nazırlar İngiliz dostları­dırlar. Binaenaleyh, Afganistan İngiliz siyaseti ile Rus siyaseti arasında iki seneye karip zamandan beri çalkanıp duruyor. Emir-i hazırın pederi Habibullah Han da malûm olduğu üzere bir buçuk iki sene mukaddem Celâlâbâd’da bir gece odasında uyurken bir şahs-ı meçhul tarafından katle­dilmiş. O sırada veliaht bulunan biraderi ile büyük oğlu kendisiyle bera­ber Celâlâbâd’da imiş. Küçük oğlu Emanullah Han, Kabil’de bulunuyor­muş. Habibullah Han’ın katli üzerine, Celâlâbâd’da bulunan asker ve sai­re usulen veliaht bulunan biraderine biat etmişler. Fakat Han-ı maktulün küçük oğlu Emanullah Han, amcasıyla büyük biraderinin pederinin kat­linde zimethal olduklarını ilân ederek hakk-ı verasetten mahrum olmaları lâzım geleceğini ileri sürmüş ve kendi emaretini ilân etmiş. Gayet şehit tedabir ittihaz etmek suretiyle amcasıyla büyük kardeşini tevkif ettirmiş ve amcasının hapishanede hulûl-i ecel-i mev’ud ile (!) vefatı ve kardeşinin tav’an itizâl-i nefs etmesi suretiyle bilistihkak Emir olmuş. Bu hadisattan bir müddet sonra İngilizler aleyhine ilân-ı harp etmiş, Celâlâbad ve Kandehar cihetlerinde İngiliz ve Afgan orduları bundan bir buçuk sene mu­kaddem çarpışmışlar. Pek az devam eden bu muharebeyi müteakip, bir mütareke akdedilmiş. İngilizler Afganistan’ın istiklâl-i kâmilini tasdik et­mişler ve harice sefir göndermeğe ve ecnebi bir devletin heyet-i sefaretini kabul etmeğe salâhiyettar olduğunu kabul etmişler. Onu müteakip Afgan Emiri, General Veli Mehmet Han isminde bir zatı “Vezir-i muhtar” unva­nıyla Afganistan’ı Avrupa’da temsil etmek vazifesiyle tavzif etmiş. Bu zat Moskova’ya gelmiş, Sovyet Cumhuriyeti ile Afganistan arasında münasebat-ı hasene-i hemcivarî tesisine ait müzakerata girişmiş. Bir taraftan da Ruslar Kabil’e bir heyet-i sefaret izam etmişler. Rusya ve Afganistan ema­retleri arasında bir muahede akdetmek için tevessül olunan müzakerat şimdiye kadar bir netice-i katiyeye iktiran etmemiş. Sebep olarak, rivayete müsteniden hikâye ediyorlar ki, Afganistan hükümeti Rusya ile muahede akd için Çar hükümetinin elli altmış sene evvel Afgan arazisinden zaptetti­ği Kuşka noktasının ve hattâ Türkistan’ın en mühim merâkizinden olan Merv vilâyetinin Afganistan’a iade ve ilhakını talep etmiş. Kuşka, Mâverâ-i Bahr-i Hazer şimendiferinin Herat’a doğru mühteha noktasını teşkil eder. Ruslar bu nokta ile Merv vilâyetini Afganistan’a iade etmek emelinde değillerdir. Aynı zamanda Ruslar da Kabil’de Hint ihtilâlcilerinin serbest olarak Hint ihtilaliyle iştigal etmelerini ve bunların Rusya himayesinde bulunmasını teklif etmişler. Afgan Emiri de bunu kabul etmemiş. Hattâ Hint ihtilâlcilerinden olup Rus sefaretiyle beraber Kabil’e gitmiş olan Mevlevi Aburrab Efendi ile rüfekasını bundan iki ay evvel Kabil’den def-i leyyin ile tardetmiş. Aburrab Efendi’yi zatıâlileri de tanıyacaksınız. Harb-i Umumî esnasında İstanbul’da çok bulundu. Rauf Bey’le beraber Af­gan’a gitmek üzere İran’a gitti. Uzun müddet Rauf Bey’le çalıştı. Sonra, harbin sonuna kadar ordumuzla Bağdatta bulundu. İhtiyar ihtilâlci şimdi Taşkent’tedir.

Hulâsa, Ruslarla bir muahede akdedememiş olan Afgan Emiri, İngilizlerin vaki olan teklifi üzerine onlarla bir müzakere-i sulhiye müzakeresi­ne başlamış. Bunun için Hariciye Nazırı Mahmut Tarzı Bey’i Hindistan hükümeti ile müzakere etmek üzere oraya göndermiş. Bundan birçok ri­vayetler baş gösterdi. Fakat bu rivayetleri nakletmezden evvel Afgan Emiri hakkında Rus memurin-ı siyasiye ve âliyesinin ne fikirde olduklarını izah edeyim.

Afgan Emiri İttihad-ı İslâm gayesini takip ediyormuş. Bundan maksa­dı Türkistan’ı, Buhara’yı, Hıyve’yi, Bülûcistan’ı ilhak suretiyle büyük bir Asya İmparatorluğu vücude getirmek imiş. Bunun için ilk merhale olmak üzere İngilizlere karşı ilân-ı harp edip istiklâlini tasdik ettirmiş. Bilâhare Ruslarla münasebat-ı haseneye girişmiş. Bundaki maksadı da Buhara ve Fergana ve Türkistan’da kendi memurin-i hafiye ve resmiyesi vasıtasıyla istediği istihzaratı yapmak ve günün birinde bir hareket-i umumiyeye te­vessül etmek imiş. İngilizler Emir’in bu temayülâtını görünce, bunun gayrikabil-i icra olduğunu kendileri de yakınen bilmekle beraber Emir’i bu yeni yolda teşcie başlamışlar. Bu sayede Türkistan dâhilinde Bolşeviklere daimî bir düşmanlık cerayanı idame etmek, Hindistan ihtilâli ile iştigal et­mek isteyen Hintli, Rus, bilhassa Türk ihtilâlcilerinin Afganistan’da yerleşebilmelerine mani olmak mümkün olacağını anlamışlar. Ruslar Buharadan, Türkistan’dan Fergana’dan ve alelhusus Afganistan’dan emin olma­yınca bittabi Hindistan ihtilâli işiyle de, Türkistan merkezi olan Aşkâbâd üzerinden Meşhed istikametine yapılacak olan İran istihlâsı işiyle de kâfi derecede meşgul olamazlar ve İngilizlerin korktuğu bu iki teşebbüs akim kalır. Ama Afgan Emiri’nin bu teşebbüsü yüzünden Buharalı, Türkistanlı, Ferganalı ve Afganlı birçok Türk ve Müslümanın kanı dökülecek ve Müslüman yurtlan harap olacakmış; burası İngilizlerin umurunda mı? Onca matlûp Hindistan ve İran lokmalarının vikayesi ve binnetice Os­manlı Türkiyesinin mahv-ı küllisidir. Bu hâsıl olsun da isterse şark dünya­sı ateş ve kana boğulsun.

Ben, Afgan Emiri’nin şahsen kendisine isnat olunan fikr-i istilâcûyânesini ispat edecek delâile malik değilim. Fakat vüzerasından bazılarının muttali olduğum efal ve harekâtı Afganistan’ın Buhara Emiri’ne ve Ferga­na âsilerine bilfiil yardım ettiği hakkında kanaat bahş oldu. Bizim Şark pa­dişahlarının ahval-i ruhiyesi ise tarihte pek malûmdur. Azıcık kendilerinde eser-i zekâ ve cesaret bulundu mu, câlis-i serîr-i şehriyârî olur olmaz ilk düşündükleri şey “tertib-i asâkir ve feth-i memalik” kaziyesidir. Memleke­tin imarına, umur-u idare-i dâhiliyenin ıslâhına, halkın irfanen yükselme­sine müteallik mesaî kendileri için meçhul olduğundan onlar yegâne düşüncelerini bu kaziyeye hasrederler. Hariçten ufak bir teşvik gördüler mi, artık iş çığırından çıkar. Binaenaleyh, Afgan Emir-i cedidinin de bu meşum kaide-i külliyeye yakasını kaptırmış olduğunu zannedebiliriz.

Afgan Hariciye Nazırı’nın beray-ı müzakere Hindistan’a gitmiş olmasından tevellüt eden rivayat-ı muhtelifeye gelince: Güya İngilizlerle Afgan­lılar arasında bir itilâf-ı tâm husule gelmiş. Afganlılar Rusların aleyhinde hareketi esas itibariyle kabul etmişler. Türkistan-ı Rûsînin ve Türkmenistan’ın doğrudan doğruya ve Buhara ile Hıyve’nin himaye suretiyle Afga­nistan’a iltihakından teşekkül edecek büyük bir Asyayı Vustâ imparator­luğunun, Osmanlı Hanedanının artık kabiliyet-i tahammülünden mahrum kaldığı hilâfet-i İslâmiye ile de takviye edilmesi halinde kesbedeceği câzibedar haşmet ve azameti İngilizler Afgan Emiri’ne uzaktan uzağa temaşa ettiriyorlarmış.

Son günlerde müzakerat-ı sulhiyenin bir netice-i katiyeye iktiran edemeyerek Hariciye Nazırının Kabil’e avdet ettiği söyleniyorsa da bunun da bir vesile-i zahireden ibaret olduğu iddia olunuyor. Zira Hariciye Nazırı’nın avdetini müteakip İngilizler Afgan Emiri’ne bir talepname gönderi­yorlar. Rusların Aşkâbâd ve Kuşka cihetlerindeki istihzaratına mukabele etmek üzere Afganistan dahilindeki Herat’a bir İngiliz kuvve-i askeriyesi ikame etmek müsaadesini istiyorlar. Şimdiye kadar Afganistan cevab-ı muvafakat vermiyor. Fakat herhalde cevab-ı red vereceği hakkındaki ümitler de kuvvetli değil diyorlar. Ve yine diyorlar ki, şayet genç Buharalıların Buhara dâhilinde yapmak istedikleri esaslı inkılâba, Rus kırmızı ordusu muavenet edecek olursa, Afganistan ordusu da Buhara’ya yardım edecek­tir. Herat’a İngiliz kuvve-i askeriyesinin izamından maksad-ı hakikî de indel’iktizâ Buhara’ya bilfiil muavenet imkânını bulmaktır.

Geçende Buhara Emiri Meşhed’e bir heyet-i sefaret göndermiş. Ora­da İngilizlerle konuşmuşlar. Ruslar tarafından kendisine bir tecavüz vuku bulduğu halde İngilizlerin yardım edip etmeyeceğini sormuş. Manen ve maddeten yardım edeceklerini, top, tüfek, cephane hattâ tanklar ve tayya­re göndereceklerini söylemişler. Ve avdet eden Buhara heyet-i seferiyesiyle bir kaç İngiliz zabiti Buhara’ya gelmiş. Benim gördüğüme ve anladığıma göre, İngiltere şarkta pek esaslı istihzaratta bulunuyor. Hedef ettiği gaye şu: Afgan Emiri’ni daima eli altında bulundurmak, onu şarkta İslâm emaretlerinin hâmisi gibi kullanarak onun etrafında Buhara Emiri’ni ve Türkistan milliyetperverleriyle Fergana ihtilâlcilerini toplamak. Zaten İran kendi işgal-i askerisi altında bulunduğundan bu sayede her gûnâ teşebbüsat-ı ihtilâlperverâneyi Hint hudutlarından uzak bulundurmak.

Benim gayem ise tamamiyle bunun zıddı. Bir an evvel Afganistan’a gitmek, Afgan Emiri’ne böyle bir fikir ve mütalâanın cinayetkâr safhalarını güzelce tasvir etmek. Ve onu şark siyasî istihlâsının yegâne çaresi olan İngiliz düşmanlığına sevk ve imale eylemek ve bu sayede Hindistan hudutla­rında Hindistan ihtilâlleri için bir yuva, bir keminkâh hazırlamak. Baka­lım hangimiz muvaffak olacağız.

Şimdi Afgan Emiri’ne benim hakkımda bir tebligat ifa etmenizi rica edişimin sebep ve illeti tezahür etti zannediyorum. Siz elyevm Afganis­tan’a ve Türkistan’a başka birisini gönderemez misiniz? Benim buralarda bulunuşum son derecelerde hüsn-i tesir icra ettiği için esasen göndermeğe de hacet yok. Fakat sizinle benim aramdaki rabıta-i mâneviyeyi izhar edecek ufak bir işaret, vaziyeti son derecelerde takviye eder.

Cemal

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 29 AĞUSTOS 1920 TARİHLİ MEKTUP

Taşkent, 29 Ağustos 1920

Kardeşim Mustafa Kemal Paşa,

Bugün esir zabitan arasından intihap ettiğim on dört zabit ve dokuz Türk neferi ve bir hayli Türkistanlı vatanperver bulunduğu halde Afganistan’a müteveccihen hareket ediyorum. Son aldığım malûmata göre Afga­nistan ile İngilizler arasında sulh muahede-i katiyesi imza olunmuştur.

Bu muahede mucibince “Rusya ile İngiltere arasında bir mücadele-i müstakbelede Afganistan’ın bitaraf kalacağı temin olunmuştur” iddiasında bulunuyorlar. İngilizler Meşhed ve Şiraz taraflarında ufak tefek kuvvetler tahşit ediyorlar. Mevcut malûmata göre İngilizlerin İran dâhilinde on beş bin kadar kuvveti var. Bu kuvvetle İngilizler “Merv” üzerine bir darbe-i acile indirmek istiyorlar iddiasında bulunuyorlarsa da ben böyle bir hareketi biraz budalalık telâkki ederim. Herhalde benim en ziyade düşündüğüm şey, Afgan Emiri’ni her ne suretle olursa olsun ikna ederek Hindistan ihtilâli ile Kabil’de gayet şedit ve seri bir surette iştigal edebilmektir. Son malûmata nazaran Hindistan’da mevcut büyük siyasî fırkalar içinden üçüncü bir siyasî fırka çıkmış. Ve bu son fırka, diğer iki evvelki fırkalara —ki bunlardan birisi Müslim Layek’tir— yalnız vesait-i kanuniye ile istihsal-i maksattan ibaret olan programını miskinane telâkki ederek, Hint makasıd-ı siyasiyesinin istihsali için vesait-i ihtilâliyeye de müracaat iktiza edeceğini ilân etmiş ve hatta az çok işe de başlamış. Elyevm Hindis­tan’da büyük bir grev var. Ve bu grev vesilesiyle polisten ve grevcilerden ölenler var. Hatta İngilizler Hindistan’da birçok şurişler bulunduğunu iaşe etmek suretiyle güya Hindistan’a götüreceklermiş iddiasında bulunarak İran’ın ötesinde berisinde bulunan kuvvetlerini Meşhed’e ve Şiraz’a toplu­yorlar fikri, Rus Başkumandanlığında kuvvetle hükümfermadır. Görüyorsunuz ki Afgan seyahatim pek mühim ve nazik bir zamana tesadüf edi­yor. İnşallah muvaffak olurum. Size leffen bir fotoğraf takdim ediyorum. Mütekabilen sizden de bir fotoğraf isterim. Suret-i mahsusada gözlerinizi öperim kardeşim.

Cemal

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 14 EYLÜL 1920 TARİHLİ MEKTUP

Afganistan’da

Cehli Duhteran’dan

14 Eylül 1920

 

Kardeşim Mustafa Kemal Paşa,

Bundan evvelki mektuplarımda arz ettiğim veçhile elhamdülillah işte bugün Afganistan’a geçmeye muvaffak oldum. İlk merhalemiz olan Cehli Duhteran’da bir seneden beri Afganistan’da hizmet etmekte bulunan Osmanlı zabitanından erkânıharbiye Binbaşısı Ziya ve Rıfat Beylere tesadüf ettim. Bu zatlar size iltihak etmek üzere memlekete geliyorlar. Ziya Bey’in yedinde size hitaben Afgan Emiri’nin bir mektub-u mahsusası vardır. O mektupta Emir Hazretleri sizden Afganistan için bir Osmanlı zabitan heyeti gönderilmesini rica ediyor. Bu ricayı kabul etmenizi pek ziyade muvafık telâkki ederim. En muktedir erkânıharbiye ümeramızdan bir zâtın riyaseti altında yirmi beş zabitten mürekkep bir heyet gönderecek olursanız pek isabet edersiniz. Fikr-i âcizaneme göre bu heyet vasıtasıyla Afganistan’da mükemmel bir ordu vücuda getirsek müstakbelen buralarda icrasını tasmim ettiğim harekât için fevkalâde bir vasıta elde etmiş oluruz. Heyetin maaşatı ve bütün masarifi Emir tarafından tediye edileceği tabiî ise de her türlü ihtimale karşı bunlara on bin altın para da verirseniz pek âlâ olur. Bundan evvelki mektuplarımda pek çok izahat verdim. Afganis­tan ahvali hakkında Ziya Bey’den izahat alacağınız için bu mektubumu kısa keseceğim. Şarkta yapmak istediğim işlerde muvaffak olabilirsem İngi­liz dostlarımızın başına belâ olacağıma ve sizin yükünüzü tahfif edebilece­ğime eminim.

Her gün zuhur eden ahval, istikbal için ümidimi tezyid ediyor.

Çalışmak sizden ve bizden, muvaffakiyet Allah’tan. Bütün arkadaşla­rın gözlerini öperim. Bedri Bey ellerinizi öpüyor.

Kemâl-i hasret ve iştiyak ile gözlerinizi öperim, kardeşim.

Cemal

 

CEMAL PAŞA’DAN MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA 29 EYLÜL 1920 TARİHLİ MEKTUP

Herat, 29 Eylül 1920

Kardeşim Mustafa Kemal Paşa,

İslâmın necm-i talihi Şarktan zuhur etmek üzeredir, zannediyorum. Taşkent’ten ve Kuşka’dan gönderdiğim mektuplar vâsıl olmuşlarsa anlamışsınızdır ki ben Afganistan’a dâhil oldum. On beş günden beri Herat’ta bulunuyorum. Buranın âdeti veçhile, Kabil’e hareket için Emir Hazretlerinden mezuniyet talep olundu. Üç gün evvel mezuniyet geldi. Emir Haz­retleri ziyaretimden pek ziyade memnun olmuşlar ve Hariciye Nazırı vası­tasıyla kendilerinin mihman-ı hâssı olarak Kabil’e gelebileceğimi cevaben bildirmişlerdir.

Hariciye Nazırı’nın mektubunun bir suretini aynen ve leffen takdim ediyorum. Mektubumun geldiği posta ile vâsıl olan Amân-ı Afgan gazetesi de benim Afganistan’a vürudum haberini fevkalâde manidar bir lisan ile ilân ediyordu. Gazetenin buna ait fıkrasının tercümesini de takdim ediyorum. Fıkra gazetenin en başına yazılmış ve karilerin celb-i nazar-ı dikkati için işaret-i mahsus konulmuştu. Mevlevî Bereketüllâh Efendi’nin benimle beraber gelmekte olduğunun ilâvesi pek manidardır. Bununla İngilizlere anlatmak isteniliyor ki benim Afganistan’a seyahatim münhasıran İngiliz­lere Hindistan’da bir darbe indirmek maksadına müptenidir. Ve yine aynı gazetenin diğer bir makalesini size gönderiyorum. Yalnız, bunun mukaddematını size izah etmeliyim ki bu makalenin ehemmiyeti tezahür etsin.

Hindistan’da “Cemiyet-i Hilâfet” namı altında bir cemiyet teşekkül etmiş ve bu cemiyet İngilizlerin makam-ı hilâfet hakkında reva gördükleri muamele-i imhakârâneye mani olmak fikrini kendisine şiar edinmiştir. Cemiyetin reisi meşhur mevlevî Mehmet Ali bu maksatla Avrupa’ya gitmiş ve sulh konferansında ve Londra’da gayet şedit teşebbüsatta bulunmuştur. İngilizler bu teşebbüsata ehemmiyet vermiyorlar. Fakat Hintliler bu fikir­de musırren sebat ediyorlar. Bu maksat için Mecusî Hindûler de İslâm Hintlilere va’d-ı muavenet etmişler ve cümlesi müttehiden hareket ediyorlar.

Cemiyet suver-i muhtelife ile çalışıyor. Bundan dört ay mukaddem bu cemiyete dâhil olan Hint uleması eğer İngilizler hilâfet-i İslâmiye hukuku­na riayet etmezlerse Hind Müslümanlarının memâlik-i İslâmiyeye hicret ve orada İngilizler aleyhine ilân-ı cihada mecbur olduklarına dair bir fetva vermişler. Bunun üzerine, şimdiye kadar takriben yüz bin Hint muhaciri­ni Afganistan’a gelmiş. Evvelleri bu muhacirinden ne suretle istifade edil­mesi lâzım geleceği kestirilememiş. En son okuduğum Amân-ı Afgan gazetesinden tercüme ettiğim talimatnameye göre, bu mesele ahsen surette hal edilmiş. Hint muhacirlerinden taburlar teşkili, Hintlilerden zabitan yetiştirilmesi vesaire gibi nikat-ı mühimme ki benim en ziyade arzu ettiğim şeylerdi.

Tercümesini gönderdiğim talimatname mucibince bunlar elyevm kabili icra mesail sırasına geçmişlerdir. Bizim İstanbul hükûmet-i melûnesinin sulhnameyi imza ettiğini kemal-i istikrah ve lanetle okudum. Fakat bunu neşreden gazete aynı zamanda Hindistan’daki hilâfet heyetinin de bir beyannamesini neşrediyor. Beyanname diyor ki: “İmzayı eden İstanbul hükümeti İngilizler tarafından satın alınmış ve onlar tarafından intihap ve tayin olunmuş eşhastan mürekkeptir. Padişah da İngilizlerin elinde âdeta esir halindedir. Binaenaleyh bu imza kerhen ve cebren alınmış bir imza olması itibariyle biz onu gayrivaki addederiz. Ve Türkiye hükümetiyle İtilâfiyun arasında musalâha olmamış kabul ederiz. Biz Türkiye hükümeti­nin bütün hukuku kendisine iade oluncaya kadar mücahede ve mücadelemizde devam edeceğiz”.

İran’dan aldığımız malûmata göre, Meşhed’de bulunan İngilizler Meşhed’i tahliye etmektedirler. Oradan nerelere gitmekte olduklarına dair deveran eden rivayat muhteliftir. Bazılar Tahran’a sevk olunduklarından, bazılar Bağdat taraflarına gönderildiklerinden bahsediyorlar. Herhalde, kıtaat-ı Irakiyede Araplarla İngilizler arasında gayet şedit müsademat cereyan ediyor. Gazetelerden istinbat ettiğime göre, müsadematın merkez-i ce­reyanı Hille ve Necef kazalarıyla Müntefık sancağı taraflarıdır.

Hattâ, İrak’taki Makamat-ı mübarekenin mesdut olduğu, züvvâr ka­bul edilmediği rivayetleri bile var. İşte bütün bu havadisler bir araya topla­nırsa, Emir-i Afgan Amanullah Han Hazretlerinin gayet cesur ve müte­şebbis bir Müslüman olduğu da nazar-ı dikkate alınırsa ve benim Afganis­tan’a vürudumun böyle pek bahir bir tantana ile ilân edilmesi düşünülürse, Şarkta halâs-ı İslâm için bana pek büyük faydalar temin ede­cek teşebbüsatın pek karip olduğuna hükmetmek lâzım gelir.

Bütün bu teşebbüsatın müntic-i muvaffakiyet olması için gerek Afganistan’ın gerek Türkiye’nin Rus Şûralar Cumhuriyeti ile fevkalâde hüsn-i münasebat idame etmeleri lâzım geleceği fikr-i esasisi Emir-i Afgan Haz­retlerine kabul ettirebildiğim gün İngilizler darbelerin en zehirlisini, en müessirini cangâhlarına yemeğe başlayacaklardır. Fakat herhalde Bolşevik hükümetinin de münasebetsiz su-i zanlardan sarf-ı nazar etmesi ve daha doğrusu Şark milletlerini taht-ı esarette tutmak lâzım geleceğine kanaat getirmiş olan eski milliyetperver Rusların Bolşevikler arasında icra etmekte oldukları su-i telkinata suret-i katiyede nihayet verilmek ve Afganistan’a silâh ve paraca muavenet-i mahsusada bulunmak elzemdir. İşte benim bugünkü mesaimin iki ma’tuf-ı ileyhi.

Dün buraya Moskova’dan bir telgraf geldi. Telgraf Moskova Afganistan Konsolosluğundan. Konsolos diyor ki : “Türk murahhası Azmi Bey beş refiki ile beraber Kuşka tarikiyle Kabil’e gelmek üzere Moskova’dan hareket etmiştir. Kendisinin müreffehen seyahatinin teminini rica ederim.”

Bu Azmi Bey kimdir? Nereden gönderiliyor? Vazifesi nedir? Anlaşılmıyor. Ben zannediyorum ki Beyrut vali-i sabıkı Azmi Bey olsa gerek. Fa­kat acaba sizin tarafınızdan mı geliyor, yoksa benim buraya geldiğimi ha­ber alarak bana iltihak etmek üzere kendi teşebbüs-i şahsisi ile mi geli­yor? Buraları anlaşılamıyor. Türkiye’de buralara gönderilebilecek üç Azmi Bey var. Beyrut valisi Azmi Beyden maadası böyle uzun seyahati deruhte edebilecek halde olmasa gerek. Herhalde vatandan en taze havadisleri al­mağa muvaffak olacağım için her kim olursa olsunlar benim için pek büyük meserretle istikbal olunacaklardır.

Şimdilik yazacak başka havadisim yok. Münih’te adreslerini âtiye yazdığım ailem var. Ara sıra onların ne halde bulunduklarını sordurmak lütfunda bulunursanız babaları uzağa gitmiş ise de babalarının dostları tarafından unutulmayacaklarını takdir ederek sevinirler.

Bedri ile beraber suret-i mahsusada gözlerinizden öperim kardeşim.

Bütün ihvana selâm ve muvaffakiyetler temenni ederim. Gazetelerin verdikleri havadislere nazaran, başlıca iki cephe üzerinde Yunanlılarla mücadele ediyormuşsunuz. Birisi Ali Fuat Paşa kumandasıyla Bursa cephesi ve diğeri Nurettin Paşa kumandasıyla İzmir cephesi. Ve yine gazeteler evvelce Bursa Yunanlılar eline sukut etmiş iken ahiren istirdat olunduğunu söylüyorlar. Şu Yunanlılara mükemmel bir dayak atacak olursan artık meseleye hallolunmuş nazarıyla bakmak mümkün olacaktır. Allah yardımcın olsun. Baki dua.

Ahmed Cemal

***

Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, TTK Yayını, 1970, s. 7.

İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV. cilt, İstanbul 1973, s. 461.

Feridun Kandemir, Cemal Paşa’nın Son Günleri, Yedigün Mecmuası, 1934, sayı: 73. s. 17.

Cemal Paşa’nın Moskova’ya gitmek üzere Berlin’e gelişinden itibaren yurt dışında geçirdiği döneme ait araştırmamızda yer alan kronolojik bilgiler, kendi mektuplarındaki bil­gi ve tarihlerden yararlanılarak belirlenmiştir.

Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, 1969, s. 744-746; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı, Menteş Kitabevi, 1967, s. 10-13.

Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, İstanbul 1955, s. 49-50; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, s. 798-800.

Hüseyin Cahit Yalçın, Tarihî Mektuplar, Tanin 28-29. I. 1945. Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, s. 57.

Türk Tarih Kurumu Enver Paşa Arşivi, Fihrist: 1295; Hüseyin Cahit Yalçın, Tarihî Mektuplar, Tanin 29.1.1945-1.21945; Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkânı, s. 70-76.

9 Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Atatürk Arşivi, Dosya: 109-A, Fihrist: 8/1-2.

10 Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkânı, s.81.

11 Hüseyin Cahit Yalçın, Tarihî Mektuplar, Tanin 1-2.2.1945.

Kaynak: Hülya Baykal, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 14, s. 379-439.

 

Yorum Ekle

Yorum yazmak için tıklayın