> İkinci Dünya Savaşı Uzun Okuma

Alman Askerinden Mektuplar: “Biz Burada Ne Arıyoruz?”

Biz Burada Ne Arıyoruz?

Bu soruyu, Doğu Cephesi’nde görev yapan bir Alman askerinden, Felix Elger’den duyuyoruz. İşte Elger’in bir daha asla göremeyeceği karısına neredeyse her gün yazdığı mektuplar.

İkinci Dünya Savaşı’nda bir Alman askeri nasıl yaşıyordu? Ne görüyordu? Neler düşünüyordu? Felix Elger’in mektupları bu sorulara bir nebze de olsa yanıt veriyor. Sudetenland eyaletininin Reichenberg kentinden Felix Elger, askere alındığında 28 yaşında ve henüz yeni evlenmiş bir hukukçuydu. Katolik ve dindar bir aileden gelen Elger, mektuplarını yakın zamanda yayınlayan (Soldat wider Willen. Briefe meines unbekannten Vaters – Savaşmak İstemeyen Bir Asker. Kimsenin Tanımadığı Babamdan Mektuplar, 2015) kızı Dorothea Schmolze’nin söylediğine göre NSDAP üyesi değildi.

Elger 1940 senesinden itibaren, 1942’de Doğu Cephesi’ndeki ölümüne kadar neredeyse her gün karısına mektup yazdı: Bu mektuplar önce alışveriş, dil öğrenimi ve sahil gezileriyle geçirdiği Fransa’daki  rüya gibi görevi üzerine; daha sonraysa Doğu Cephesi’nde inanılmaz zorluklarla, pislik, bit salgınları, ağır kayıplar ve yanmış yerleşim yerleri içinde sürdürülen savaş üzerineydi…

Mektuplar, savaş karşıtı bir askerin savaşa bakış açısıyla, asla dinmeyecek olan ev hasretiyle, savaş sırasında doğan kızını asla görememesiyle alakadardır. İşte o mektuplardan birkaçı…

***

Almanya

İlk Mektup

6 Mart 1940, Komenz Kışlası (Saksonya)

Benim sevgili eşim,

Bana şimdi rüya gibi gelen iznimden sonra, sana bu ilk satırları yazıyorum. Komenz’e saat 6’da vardık. Daha sonra “Blauer Stern” (Mavi Yıldızlar) adlı otele gittik ve güzel bir yemek yedik. Akşam 19.30’da kışlaya geldik ve saat 21.00’da uykuya daldım. Aklımın nerede olduğunu muhakkak tahmin edebiliyorsundur. Sanırım duygusal ruhum benim zayıf noktam.

Dün Aussig belediye başkanına ailesel yardım için yazdığım dilekçenin cevabını aldım. Maalesef pek az bir meblağ alabileceğiz, aylık 26.50 mark. Bu yardımla hiç olmazsa kirayı ödeyebilirsin. (…)

Kendine dikkat et ve sağlıcakla kal, içime işleyen sevgili karım!

Sevgili kocan.

***

Belçika

Belçika’dan Geçiş

1 Haziran 1940

Savaşın izlerinin açıkça görüldüğü yerlerden geçtik, fakat hiç zarar görmemiş yerler de gördüm. Ardı arkası kesilmeyen göçmen dalgası bende çok derin bir etki bıraktı. Bu insanlar gerçek bir sefalet içindeler. 

“Gerçek bir sefalet”: Felix Elger’in fotoğrafladığı mülteciler…                           

Nasyonal Sosyalizm Nerede?

2 Haziran 1940, Belçika

(…) Bu arada, sana bu mektubu yazarken, bugün benim ve iki arkadaşımın başından geçen bir olayı da anlatmadan edemeyeceğim. Biz üç asker, bugün, “Bir kere de bir restoranda yemek yiyelim,” dedik, çünkü doğru düzgün bir kızartmaya hasret kalmıştık. Bize önerilen lokantaya geldiğimizde girişte bir topçu yüzbaşısına rastladık. Sert bir ses tonuyla bize orada ne aradığımı sordu. Öğle yemeği yemek istediğimizi söyledik. Bize: “Burası sizin için değil, gidin mutfakta yemek yiyin!” diye karşılık verdi. Böyle bir azar gerçekten gereğinden fazlaydı.

Sadece şunu sormak istiyorum: Nasyonal Sosyalizm nerede? Yoldaşlık nerede? Ateş hattındaki asker her şeyiyle vatanı korumak zorunda, fakat açık bir lokantada bir yemek yemek gibi ufak bir isteği dahi kabul görmüyor.

***

Fransa

Paris’e Giriş

20 Haziran 1940

Sana güzel haberlerim var. Bugün sabah erken saatlerde kocan, bir Alman askeri, Fransa’nın başkenti Paris’e girdi. Yürüyüş rotamızı da sana bir haritada ek olarak gönderdim. 

“Bir Alman askeri Fransa’nın başkentine girdi”: Alman askerleri Paris’te Arc de Triomphe’un önünden geçiyorlar.                

Paris bende çok olumlu bir izlenim bıraktı. İtiraf etmeliyim ki, daha önce hiç böyle güzel ve zarif bir şehir görmemiştim. Bu şehrin insanları da her Fransız gibi sıcakkanlılar. Buraya seninle birlikte gelmeyi çok isterdim. Şehir merkezinin bütün görkemine zıt olarak, işçilerin yaşadığı kenar mahalleleri inanılmaz sefil durumda. Bu tezatı gördükten sonra insan gelmiş geçmiş en büyük devrimin* neden bu şehirde ortaya çıktığını anlıyor.

Pasteur Enstitüsü’nün önünden geçip St. Germain yönünde Paris’ten ayrıldık.

***

İşgal Altındaki Fransa’dan Alışveriş

21 Temmuz 1940, Kuzey Fransa

Bugün bisikletle buradan yaklaşık 10 km uzaklıktaki Elbeuf kasabasına gittim. Kendi günlük ihtiyaçlarım için aldıklarım dışında senin için de birkaç parça kıyafet aldım. Bir kez daha vücut ölçülerin hakkındaki bilgisizliğimi fark ettim.

***

Fransızlar ve Almanlara Bakış Açıları

29 Temmuz 1940, Kuzey Fransa

Eğer Fransızların bütün bu olanlar hakkında ne düşündüğünü merak ediyorsan, sana şöyle cevap verebilirim: Fransızlar bu olayların onları ve geleceklerini nasıl etkileyeceğini anlamıyorlar. Onlar için dünya;  bitmek bilmeyen sanat eleştirileri, hoş sohbetler ve şık bir dağınıklıktan ibaret. Bana göre Almanlık ve bilhassa Nasyonal Sosyalizm’in şekillendirdiği Alman karakteri onlar için hep anlaşılmaz kalacak.

***

Ev Sahipleri Eşyaları İçin Geliyor

9 Ağustos 1940, Kuzey Fransa

Yaşadığımız evin gerçek sahipleri geri döndü. Fakat eve girmeleri keyfi olarak yasaklanmıştı. Belediye başkanı bizden, “Bir kereliğine eve girip eşyalarını kontrol edebilirler mi?” diye rica etmek zorunda kaldı. Evlerine geri taşınmayı kendileri de istemiyorlardı. Zaten bu hayli güç olurdu, çünkü kendilerine sadece 1-2 oda verebilirdik.

O zaman da dibimizde yaşamak zorunda kalırlardı. Kişisel ihtiyaçları için birkaç eşyayı yanlarında götürmek istediler. Onlara evde refakat ederken, bana zaten kendilerine ait olan şu ya da bu tabloyu alıp alamayacaklarını sormaları oldukça garip geldi.

***

Bir Fransızın Kalbine Bakmak

12 Ağustos 1940, Kuzey Fransa

Fransızların bunca değişikliğe bu kadar hızlı ayak uydurmaları gerçekten tuhaf. Yoksa bu sadece görünüşte mi böyle? Bir Fransızın kalbine bakmak isterdim. Herhalde bir anda sokaklara hükmetmeye başlayan Alman üniformaları karşısında çok farklı hislere kapılmışlardır.

***

Fransız Anneleri

2 Ocak 1941, Güney Fransa Yolu

Birliğimizin güneye kaydırılması kapsamında dün bir astsubay daha buradan ayrıldı. Burada özel bir evde yaşıyordu. Konakladığı yerdeki insanlarla vedalaşırken ben de tesadüfen oradaydım. Bir Fransız kadın, yaşlı bir anne, ona sarıldı, yanağına bir öpücük kondurdu, sağ salim vatanına dönmesini diledi ve karısıyla beraber onu ziyarete gelmesini söyledi. Bunu, halklar arasındaki “nefrete” örnek olarak söylüyorum. Yine de bütün bunlar aramızda kalsın.

***

Belki Bütün Avrupa Almanca Konuşacak

19 Ocak 1941, Güney Fransa Yolu

Senden bir ricam var. Fransızcayı kendi kendime öğrenebileceğim bir kitap bulabilir misin? Ama en fazla 1-2 mark fiyatında olsun. Belki savaştan sonra bütün Avrupa Almanca konuşacak, ama hiçbir şey başka bir ülkede o ülkenin dilini konuşmak kadar güzel olamaz. Bir halkı anlamak isteyen kimse, o halkın dilini de öğrenmeli. 

“Bir halkı anlamak isteyen kimse, o halkın dilini de öğrenmeli”: Felix Elger Fransız bir tanıdığıyla konuşuyor.

Almanların Canı Bira Çekiyor

3 Mayıs 1941, Fransa, Arcachon Koyu

Fransa’da işgalci olduğumuz kesin, ama bu işgalci olma durumumuzu her fırsatta sınırsızca belli etmek zorunda değiliz. Bazı Landser’ler** biraya duydukları özlemi bu kadar gürültülü bir biçimde dile getirmese çok daha iyi olacak. Çoğu zaman Fransız halkının bizi barbar savaşçılar, kaba savaş makineleri olarak gördüğü fikrine kapılıyorum. Fransızlar sinmiş ve korkmuş halde bize itaat etseler de, aslında kendilerini en çok da kültürel açıdan bizden üstün görüyorlar.

***

Sovyetler Birliği’yle Savaş

22 Haziran 1941, Arcachon Koyu

Ruslarla savaşmanın ne anlama geldiğini seninle konuşabilmeyi çok isterdim. Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etmenin üzerimde korkunç bir etki yarattığını inkâr edemem. Bu, bütün Almanya için çok zorlu ve kötü bir çarpışma olacak. 

***

Bir Fransızla Muhabbet Saatleri

14 Temmuz 1941, Arcachon Koyu

Dün sana yazamadım. Nedenini soracak olursan, dün telsiz santralinden eve döndüğümde tesadüfen, Bordeaux’da kuyumculuk yapan ve şu an Taussat’da tatil yapan bir Fransızla tanıştım. Bana Almanca öğrenmek için Bordeaux’daki Alman Enstitüsü’ne gittiğini söyledi. Bu benim için az bulunur türden bir fırsattı, ben de ona beraber konuşabileceğimiz “muhabbet saatleri” ayarlamayı teklif ettim. Bunlardan ilkine hemen dün başladık. Dostça verandaya oturduk ve konuşabildiğimiz kadar konuştuk.  

“Konuşabildiğimiz kadar konuştuk”: Felix Elger (solda) Fransız tanıdığıyla muhabbet ediyor.

 Sahilde Bir Akşam

25 Ağustos 1941, Arcachon Koyu

(…) Hemen yanımızda birkaç Fransız kız ve oğlan oturmuş şarkı söylüyorlardı. Atmosfer gerçekten huzur vericiydi. Bir yerde Alman askerler oturuyor, iki metre ötelerinde Fransız gençler ve şu çok söz edilen halkların nefretinden(!) hiçbir iz yok! Zaten o huzur dolu sessizliği bozan en ufak gürültü patırtı daha korkunç rahatsızlık verirdi.

Biz sahilde keyfimizce bir akşam geçirirken, aynı zamanda doğuda kanlı bir güreşin tüm sefalet ve alçaklığıyla sürdüğü aklımın ucundan dahi geçmiyordu. Ah Tanrım! Neden bütün bu kötülüklere izin veriyorsun? 

 

“Halkların nefretinden hiçbir iz yok!” Alman askerleri Fransa’nın Atlantik kıyısında. Sovyetler Birliği

Evladının Doğumunu Bilememek

7 Kasım 1941 (Elger’in kızının doğumgünü), Riga

Hala Riga’dayım ve birliğimin tamamının toplanmasını bekliyorum. Sana bu satırları yazarken Operas Kafeijniea’da oturuyorum. Oldukça huzurlu bir yer, sonunda burada bir şeyler atıştırabildim. (…) Yapabileceğim tek şey dua etmek ve eğer bu mektup sana ulaşana kadar çocuğumuzu doğurduysan onun da iyi olduğunu umut etmek. Bana bir telgraf gönderdiysen bile ulaşması çok zaman alacak. Ne yazık ki bu durumu kabullenmeliyiz, değiştirmek için yapabileceğimiz bir şey yok.

***

Ruslarla Savaşa Girmemeliydik

17 Kasım 1941, Rusya

Yaşamımız fevkalade değişti, fakat bu değişimi sana anlatmam mümkün değil, zira normal insan hayatıyla buradaki sefalet arasındaki farkı anlamana imkân yok. Her şey tasvir edilemeyecek şekilde karışık. Diyebileceğim tek şey şu: Ruslarla savaşa girmemeliydik. Tek isteğim var, o da bir kereliğine de olsa Almanya’ya, vatanıma dönmek ve senin o güzel yüzünü bir kez daha görebilmek…

Çocuğumuzun doğup doğmadığını hâlâ bilmiyorum, şu an birliğime katılmış olmama rağmen telgrafın bana ulaşması zaman alacak. Sevgili karımın nasıl olduğunu ve evladımın doğup doğmadığını bilememek… Tarif edilecek gibi değil. 

“Çocuğumuzun doğup doğmadığını hala bilmiyorum.” 7 Kasım 1941 doğumlu Dorothea Elger.                       

Vurdumduymaz, İlkel Bir Yaşam

24 Kasım 1941, Rusya

Muhtemelen yaşadığımız yerleri toprağın altına almamız gerekecek, çünkü ısınma sorununu çözecek başka bir çözüm bulamadık. Bütün gün harıl harıl yeri kazmaya çalışıyoruz. Elbette biraz küçük bir yer olacak ama rahatça uyuyabildiğimiz sürece sorun değil. Geceler her gün daha da uzuyor. Bu sabah 05.30’da bile her yer zifiri karanlıktı. Bu halimizi gözünde canlandırabiliyor musun bilmiyorum ama her şekilde ilkel bir yaşam olduğunu anlamışsındır. Burada olmayan insanlar için bu zorluklar belki de anlaşılmaz ama emin ol, mağara hayatından farkı yok.

Bugün terk edilmiş bir evde bir duvar aynası buldum, ki oldukça değerli bir şey bu, çünkü hareket halinde işimize yaramayacak şeyleri almamıza izin verilmiyor, hatta bu bir mendil olsa bile. Aynadaki yansımamı süzerken gülsem mi ağlasam mı bilemedim. (…)

Mektup yazmak tuhaf bir şekilde artık bana çok zor geliyor. O kadar vurdumduymaz ve ilkel bir şekilde yaşıyoruz ki… Ama en çok da mektup yazarken geçmişi hatırlamaktan korkuyorum. Her şeyin ne kadar farklı ve güzel olabileceğini düşündükçe ne yapacağımı bilemez hale geliyorum.

***

Düşman Ülkesinde Noel

24 Aralık 1941, Rusya

Bizden beklenilen şeyler inanılır gibi değil. Birisi çıkıp, “Gazeteleri artık tersten okuyun, daha gerçek şeyler öğrenirsiniz,” der ise tam isabet olur.

Her neyse, sana bu akşam için neler planlandığını anlatayım:

  1. Saat 20.00 gibi sıcak çorba dağıtılacakmış, bu da iki günden beri ilk defa sıcak bir yemek demek. Dün sabah kahve de bitti (böyle şeylere alıştık gerçi).
  2. Çorbadan sonra yiyecek bir şeyler daha olacak diyorlar, görürüz. Zaten ben olabildiğince çabuk uyuyup bu eziyeti unutmaya çalışacağım. (…)

Dün akşamki geri çekilme sırasında buz gibi havada bitmek tükenmek bilmeyen bir ormandan geçtik. Bu karanlık Rus ormanı oldukça düşman geldi bana. Neden düşman olmasın ki? Biz burada ne arıyoruz?

***

Diş Macunundan Kamuflaj

17 Ocak 1942, Rusya

Dün boş bir zamanı fırsat bilip miğferimi kamufle ettim. Neyi kullanarak biliyor musun? Diş macunu! Miğfer bembeyaz oldu. Diş macununu üretenler böyle bir işte kullanılacağını hiç düşünmemiştir herhalde. İnsan asker olunca mucitleşiyor. Zaten diş macununa ihtiyaç kalmamıştı, artık kimse dişlerini fırçalamak gibi bir lükse zaman bulamıyor.

***

Fransa ile Karşılaştırma

5 Şubat 1942, Rusya

Sana artık neler anlatacağımı bilemiyorum. Burası, her şeyimizin tam olduğu Fransa gibi değil. Şimdilik günler hep -Tanrı’ya şükür- aynı geçiyor. Siperimde yıkanmamış, tıraşsız, kelimenin tam anlamıyla pis bir biçimde oturuyorum. Uykuyla uyanıklık arasında gidip gelmek gibi bir durum. Elbette kamuflaj kıyafetleri hep üstümüzde. Bazen insan boğulacakmış gibi hissediyor yahut bir sıkıntı basıyor. Her iki taraftan da yüz binlerce zavallı insan aynı durumda.                         

“Kamuflaj kıyafetleri hep üstümüzde.” Felix Elger Rusya’da…                                              

Görevimiz Bitmeden Dönemeyiz

7 Şubat 1942, Rusya

Benim güzel karım, sakın anlattıklarımın seni çok üzmesine izin verme. Birliğim Rusya’ya geldi bir kere, görevimiz bitmeden de dönemeyiz. Zaten, Rusları kısa sürede alt edeceğimize sadece ahmaklar inanırdı.

***

Yanan Köyler

25 Şubat 1942, Rusya

Volhov Nehri’nden geçişimizi sana anlattım mı hatırlamıyorum. Dürüst olmak gerekirse, manzara dehşet verici olduğu kadar da güzeldi. Köyler alev alev yanıyorlardı, gecenin karanlığında hava gündüz gibi aydınlanmıştı. Neyse, şimdi savaşı bir kenara bırakalım. (…)

60 kadar poğaçanın ziyan olduğu şu daveti bir türlü anlayamadım. Söyle bakalım, bu gibi ziyanların neye yol açtığını biliyor musunuz? Cephede durumun nasıl olduğuna dair en ufak bir fikriniz yok mu? Hiç gözünüzde bu sefaleti canlandıramıyor musunuz? Size burada yaşananların hepsini anlatmıyoruz bile.

***

Bit Belası

6 Mart 1942, Rusya

Her çeşit temizlikten vazgeçeli ne kadar oldu hatırlamıyorum bile. Aylardır zaten diş fırçalamadım, sonra ellerimizi yıkamayı da bıraktık. Birkaç işi hallediyoruz, sonra her tarafımız bit dolu halde yemek yiyoruz, sonra da başlıyoruz kaşınmaya ve bu böyle sürüp gidiyor, hep aynı kirli ellerle tabii… Bitlerim demişken, bugün onlara karşı oldukça büyük bir zafer kazandım. İç çamaşırımda toplam 27 tane biti -bizim deyişimizle- imha ettim. Gömleğimde de bir o kadar vardı. Eh, bu da bana bir oyalanma oldu.

***

 Düşmanın Hali de Aynı

18 Mart 1942, Rusya

Bu rezil durum son bulmaktan emin ol çok uzak. Düşün, milyonlarca asker bizim gibi, hatta daha kötü haldeler. Çok uzun zamandır cephedeyiz ve yakın bir zamanda buradan ayrılmayacağız. Düşmanın hali de aynı bizim gibi.

***

Rusya’yı Tanıyamamak

2 Nisan 1942, Rusya

Nisan ayına geldik ve Rusya’ya geleli yaklaşık 6 ay oldu. Çok uzun bir zaman olmasına rağmen bu ülkeyi hiç tanıyamadım. Yerin altında bir sığınakta yaşayınca elbette ne bir ülke ne de insanları keşfedilebiliyor. Zaten mümkün olsa asker olarak “dünyayı gezmekten” hemen vazgeçerdim.

***

Son Mektup

7 Nisan 1942, Rusya

Günlerce bekledikten sonra sonunda dün akşam bana gelen paket ve mektupları teslim alabildim. Senin 136, 137, 138, 139,140 ve 141 numaralı mektupların elime geçti. Annemden gösterişli bir kutuda zencefilli çörek, vaftiz babamdan da bir mektup gelmiş. (…)

Mektupların tarihine bakılacak olursa yeni eve taşınma işi bitmiş olmalı ki bu harika bir haber. Umarım evi tek başına çevirebilirsin, hem bu da sana bir uğraş olur. (…)

Sonunda film bulabildim ve senin için 8 tane fotoğrafımı çektirebildim. Filmler oldukça hassas, bu yüzden dikkatli dokun. Hepsini sana en kısa fırsatta göndereceğim. (…)

Hayatımın güzelliği, sakın cesaretini kaybetme! Hayatımın diğer güzelliğini, şirin kızımızı benim için de öp.

Seni ise, açıklayamayacağım kadar derin sevdiğim karım, tüm kalbimle öpüyorum.

Kocan.

Felix Elger’in ölüm belgesi.                                                               

Felix Erger’in Arkadaşı Paul Marscner’den Dula Mektup

21 Temmuz 1942, Doğu Cephesi

Sayın Bayan Elger!

(…) Onu son kez 12 Nisan’da gördüm. Hiçbir hüzün belirtisi fark etmedim. Keyfi genel olarak yerindeydi. (…)

Saldırıya gelirsek; Felix takım komutanı olarak kendi takımının en önündeydi. Ruslar bir anda yaylım ateşine başladılar ve mevzilerini göstermediler. Sanıyorum nereden ateş altına alındığımızı anlamak için Felix siper aldığı yerden 1 metre kadar ileri çıktı. O sırada ölümcül mermi onu buldu. Mermi çelik miğferi delip şakağından geri çıkmış. Merminin giriş yerine bakılırsa, Felix vurulduğu sırada arkasındaki askerlere bakıyormuş. Merhum vurulduğu anda hayatını kaybetmiş olmalı, çünkü yüzü hiç de acı çekmiş gibi değildi. Felix’i karda sırt üstü yatar halde buldum. Kafası arkaya doğru düşmüştü, yüzü gökyüzüne bakıyordu.

***

Çeviri Notları:

*: Elger, 1871 Paris Komünü’nden bahsediyor.

**: Landser, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sırasında Alman halkı tarafından Alman askerlerine takılan isimdi.

1 Yorum

Yorum yazmak için tıklayın

  • Ölen askerİn eşine yazılan mektup; Sven Hassel’in romanı Lanetliler Taburu’nda bahsedilen, teselli amaçlı beyaz yalan içeren mektuplara benziyor…